Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İyi'nin ve kötü'nün "değişmez değerler" olmadığı, yalnızca "işlev değerleri" niteliği taşıdıkları, bu nedenle eserlerin iyiliğinin tarihsel koşullara, insanların iyiliğinin ise onların niteliklerini değerlendirmeye yarayan psikoteknik beceriye bağımlı olduğu anlaşıldıktan sonra, neyin iyi, neyin kötü olduğu konusunda bin yıldır süregelen gevezelik kimi ilgilendirebilir!
Örneğin gençlik döneminde yaşam, henüz tükenmek bilmeyen bir yarın gibi, her yanı olanaklarla ve hiçlikle dolu olarak insanların önünde uzanıp gider, buna karşılık öğlen vakti ansızın onların kendi yaşamı olduğunu ileri sürebilme hakkına sahip bir şey beliriverir ve bütünü açısından bu, günün birinde kendisiyle, yirmi yıl boyunca, tanışmaksızın mektuplaşılmış birinin ansızın karşımızda oturuvermesi kadar şaşırtıcıdır ve insan bu kişiyi aslında zihninde çok farklı canlandırmıştır. Bundan çok daha tuhafı ise, insanların çoğunun bunun ayırdına hiç varmamalarıdır; kendilerine gelmiş, yaşamları onlarınkine karışmış olan insanı adeta evlat edinirler, onun yaşantılarını şimdi kendi niteliklerinin ifadesi, onun yazgısını da kendi hizmetleri veya mutsuzlukları sayarlar.
Reklam
Ama kendimize insanlığın nasıl olup da bu kadar değişebildiğini sorduğumuzda bunun yanıtı, insanlığın yürümeye çok erken kalkışan, akıllı bir çocuğun yaptığından farklı bir şey yapmadığıdır; insanlık yeryüzüne oturmuş ve oturduğu yere, bedeninin güvenilir, fakat pek soylu olmayan bir kısmıyla, söylemek gerekir ki, neresiyle oturuyorsa orasıyla temas etmiştir.
Ulrich hemen bir sigara yakarak konuşmasını sürdürdü: "İnsan yalnızca iyi değildir, fakat her zaman iyidir; bu, çok büyük bir ayrım demektir, anlıyor musun? İnsanın kendine duyduğu bu sevginin sofizmine hep gülünür, ama aslında bundan insanın asla kötü bir şey yapamayacağı çıkarımına varmak gerekir; insan yalnızca kötü bir biçimde etkin olabilir, o kadar. Bunu bilebilseydik, bir toplumsal ahlakın doğru çıkış noktasına varabilirdik."
Devlet, her budalalık için para harcıyor, fakat en önemli ahlaki sorunlara tek kuruş ayırmıyor. Bu onun doğasında var, çünkü devlet, düşünülebilecek en aptalca ve en kötü yaratıktır.
Dünyanın bakınca yüzünün kızardığı bir ayna olmalıydı. Dünya yalnızca yüzü kızarmakla kalmayıp, tıpkı masaldaki gibi, gerçek çehresini görmeli ve bir daha unutamamalıydı.
Reklam
Ulrich, tutuk bir ifadeyle açıkladı:"İnsanın yaşamda gereksindiği tek şey, kendi işinin komşununkinden daha iyi gittiği inancıdır. Yani bu, şu demektir: Senin resimlerin, benim matematiğim, bir başkasının çocukları ve karısı; bir insana gerçi onun hiçbir bakımdan alışılmadık biri olmadığı, ama böyle, hiçbir bakımdan alışılmadık biri olmama gibi bir durumun eşine de pek sık rastlanmadığı yolunda güvence veren her şey!"
İnsanın bütün kitapları okumasının gerekmediğini söyleyebilirsin. O zaman sana yanıtım şu olur: Savaşta da her askerin öldürülmesi gerekli değildir, fakat yine de herkes gereklidir.
...Yaşanmakta olan zaman, beklentilerle dolu, sabırsız, doludizgin ve umarsız bir zamandı; bu zamanın umut bağladığı ve beklediği Mesih ise henüz görünürlerde yoktu.
Dolayısıyla şunu demeye çalışıyorum: Diplomasi, güvenilir bir düzenin ancak yalanla, korkaklıkla, yamyamca davranmakla, kısacası, insanların o sarsılmaz aşağılık yanlarıyla kurulabileceğini savunur; sizin o çok yerinde deyişinizi bir kez daha kullanmış olmak için söylüyorum, diplomasi, küçültücü bir idealizmdir. Ve bence bu, büyüleyici denebilecek kadar melankolik bir durumdur, çünkü daha yüksek düzeydeki güçlerimizin güvenilirlikten uzak oluşunun önümüzde salt aklın eleştirisine uzanan yol kadar yamyamlığa uzanan yolu da açtığını koşul olarak benimser.
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.