Ruhumu yakasına çiçek niyetine takan birine vermişim, ruhumu kibrini okşayan bir süs olarak kullanıyor, bir yaz gününde takılıp sonra bir kenara fırlatılacak bir süs.
Ama bu bunalımda beliren
acılık bile çok şeyler anlatır. “Her şeye karşı güvenlik
sağlanabilir; ama ölüm konusunda, yıkılmış bir kalenin
insanları gibiyiz.” Lucretius pekiştirir: “Bu geniş dünyanın
özü ölüme ve yıkılışa adanmıştır.” Öyleyse ergiyi ne diye
daha sonraya bırakmalı? “Yaşamımızı bekleyişten bekleyişe
tüketiyor ve hepimiz acı içinde ölüyoruz,
” der Epikuros.
Öyleyse dünyanın tadını çıkarmalıdır. Ama ne garip bir tat
çıkarma! Kalenin duvarlarını tıkamaktan, sessiz boşlukta
ekmek ve su sağlamaktan öte bir şey değil.
Kendi kendine olmak fikri kendi kendini yaratmayı içermez... Kendi tarafında olmak, bir başkası tarafında olmamaktan varolmak olgusunda bir başkasının yardımına hiçbir şey borçlu olmamaktan fazla şey anlatmaz.