DÜNYANIN OĞLU
Ben oğluyum dünyanın, küçücük bir gezegenin çocuğuyum,
Bir gezegen ki bırakılmış uzay boşluğuna,
Yüzyılların yükü altında ezelden beri yorgun,
Bir eşini düşlemek boşuna.
Ben oğluyum dünyanın, günler ve yılları kısa dünyanın,
Burda büyüleyici yeşillliğiyle bahar,
Burda ağırlığı var çılgın ruhlardaki gizemin
Burda ay aşk
Şimdi depresif yağmurlar mevsimindeyiz. Mukaddes yalanlara inanmaktan yorgun ruhumuz. Bu hayatta neyi çok istediysek, geri çevrildiği içindir belki de bütün kırgınlığımız..
Gelecekteki bir an şimdiki zaman olur olmaz bütün büyüsünü yitirir; ne var ki ruhumuz yeterince genişse ve perspektifleri iyi ayarlanmışsa onu arkamızda bıraktığımızda, hafızaya doğru yol alırken yine eski büyüsünü kazanır. Aynı şekilde sabırsız umutlarımızla yorgun kısraklarımızı tırısa kaldırarak ulaştığımız şiirsel köy de sokaklarının bayağılığı, sıkış sıkış, ufka karışan evlerinin uyumsuzluğu ve içine nüfuz edermiş gibi görünen mavi sisin dağılmasıyla muğlak vaatlerini hiç mi hiç yerine getiremediği gizli harmonilerini tepeyi aştığımızda tekrar duyurmaya başlar.
Daldığım yerde ol, ben seni görmesem de
Uzanıp siliver yanaklarımı
Utanmayışım görmediğimdendir gözlerini
Nereye gitsem yoksun, yine yok
Nereye sürsem bilemedim artık yorgun ayaklarımı
Gök maviydi bir zamanlar, bahar yeşildi
Temmuz gecelerinde ruhumuz şendi
Dalgalar bir başka vururdu kıyılara
Kıyılar ay ışığının öpüşüyle mutluydu
Zerrende bil gözüm kalmadı dünya
Yaşamak sadece sende mümkünse de
Bana nefes aldıran bilseler oydu
Şimdi eskiden diyorlar, daha dünde kalmışa
Ölmüş diyorlar ne garip yanına varmışa