Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Dilara F

Taygam
Değil burası bizim evimiz, burası da, olmaz bize ev burası, burası değil, burası değil diye diye kaç yıl oldu yoldayız. Ama bizden biri gibi artık bizde suyu kurumuş bir ağlamak ve bir rüzgarlı bayır içimizde.
Reklam
Bir zamanlar deli gibi aşıktım.
Aya baktı. Omzuma başını koyar gibi oldu. Yahut bana ay ışığı böyle zannettirdi. Bu ışığa kurban oluverdim: - Sen deli misin şekerim? dedim. Orada insan yok olur mu? Orada yalnız birbirini sevenler yaşıyor. Buradan bir akşamüstü iki kişi bir olup oraya gitmeyi kararlaştırıp beraber gidiyorlar. Beraberce gidenlerin çoğu oraya giderler. Ne güzel gülmüştü. Bütün coğrafya kitaplarını altüst etmiş, yeni nazariyemle sevgilimin elini tutabilmiştim.
Seni seviyorum Tanrım çünkü hayat büyüktür.
"Bütün acıların üstesinden geleceğim, sırf kendi kendime 'varım' diyebilmek için. İşkenceler altında kıvransam bile, biliyorum ki 'varım'; ayağımda zincirlerle kürek çekerken hala güneşi görebiliyorum, göremesem bile yaşamaya devam ediyorum ve onun olduğunu biliyorum."
Sayfa 215Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bir gün bana “Yaşamak öylesine güç ki!” demişlerdi. Söylenişi de aklımda. Bir başka kez de biri “En kötü yanlış acı çektirmektir” diye mırıldanmıştı. Her şey bitti mi yaşamak susuzluğu sönmüştür. Bu mudur mutluluk dedikleri? Bu anılar boyunca ilerlerken her şeye aynı sessiz giysiyi giydiririz, ölüm de renkleri soluk bir tuval gibi görünür. Kendi kendimize döneriz. Sıkıntımızı duyarız, böyle daha çok hoşlanırız kendimizden. Evet, mutluluk belki de budur, acımalı mutsuzluk duygumuzdur.
insanlar acı çekiyorlar mı, çekmiyorlar mı diye düşünmem gerekir mi?
Önemli olan insanca ve basit olmak. Hayır gerçek olmaktır önemli olan. Hepsi girer bunun içine. İnsanlık da basitlik de. Ve ben dünya olduğum zaman değil de ne zaman daha gerçek olurum ki? Daha ben istemeden yerine getirilmiş her şeyim. Ölümsüzlük şuracıkta. Bense onu umut ediyordum. Mutlu olmak değil artık dileğim, yalnızca bilinçli olmak.
Reklam
İnsan yalnız olmayı, tamamen yalnız olmayı ama son derece mutlu olmayı başarabilmeli. O zaman sevebilirsin. O zaman sevgin bir ihtiyaç değil bir paylaşım olur; bir gereklilik değil. Sevdiğin insanlara bağımlı olmazsın. Paylaşırsın ve paylaşmak güzeldir.
Her ne olursa olsun bu dünyada insanın içinde tomurcuklanan her hevesin, öyle er geç... , eninde sonunda... değil, daha bir arzuya dönüşür dönüşmez boş bir serap haline geliverdiğini görmek ve her şiddetli arzunun meyvesinin kaçınılmaz olarak keder ve elem olduğunun idrakinde olmak insanın nerede ve nasıl bir yerde olduğunun ve böyle bir yerde esenlik ve kurtuluşu için temel ve azim bir mesele olarak önünde ne muazzam bir heyulanın durduğunun farkına varmasını gerekli kılar. Ve tersini...
Derin derin nefes aldı, bir an üşür gibi oldu, bir ürperti duydu vücudunda. Hiç kimse onun kadar yalnız değildi.
Biliyor musun Cemil? Kimse bugüne kadar bana gelip de seni rüyamda gördüm demedi. Yani düşün onca ömür tüketmişim. Onca kişiyle hukukum olmuş ama kimse gelip de demedi. Başkasının rüyasına girmedim hiç. Yalandan bile olsa ona da razıydım ama biri gelip duymak istediğim o cümleyi söylemedi. Allah sanki yalnızlığı herkese pay ettikten sonra kalanını öylece bana bırakmış. İstasyonda herkesi uğurlayan, herkesin arkasından el sallayan adamım ben. Onlar bavullarını alıp gittiler de özlemlerini taşıyan ben kaldım. Kalakaldım. Yetmedi. Kendi Fatiha'mı okuyup duruyorum gecelerdir.
Sayfa 55 - MuhlisKitabı okudu
Yazık ettin hikayemize!
"Ben takatimi pencere önünde yetiştireceğimiz çiçeklere, kapıda beni karşılarken elimden alacağın poşetlere, kışlık kavanozların sıkışmış kapaklarına ayırmıştım. Bugün böyle bitmeseydi seni kimselerin sevmediği kadar sevecektim Nurgül"
Sayfa 73 - MuhlisKitabı okudu
Reklam
Bir kişinin belli bir gruba ait oluşunu belirleyen şeyin temelde başkaları olduğu ne kadar doğrudur; onu kendilerinden yapmaya çalışan yakınlarının -akrabalar, memelketliler, dindaşlar- etkisi ve onu dışlamak için uğraşan karşı kamptakilerin etkisi.
Ele avuca sığmayan, ne yapsam derlenip toplanmayan bir geçicilik duygusu peyda oldu bir süredir. Zaman ve mekan algım cılızlaştı. Etrafımda bir sürü şey olup bitiyor ama gördüğüm, hareket halindeki bir arabanın camından dışarı baktığımda gördüklerimden farksız. Bir şeylerin içinden akıp gidiyorum. Hikayelere şahit oluyorum ama içlerinde kalamıyorum. Bir anlığına oradayım, hemen sonra yokum. Köksüzüm. İlk rüzgarda uçuverecek kadar bağlı değilim hiçbir yere. İki ayağımı basacak bir zemin yok sanki altımda.
Kendini bir gün ağzından annen konuşurken yakaladığında, mağazanın aynasında sırtındaki o tanıdık kamburu gördüğünde, mutfak dolabını açıp da biriktirdiğin yoğurt kapları üzerine devrildiğinde, iki kaşının ortası aynı onunki gibi kırıştığında, annenin gülme çizgileri yüzünün aynı yerlerine çizildiğinde, bir zamanlar sıkıca tuttuğun ona hiç benzemediğin iddiasını alıp gömecektin tarihin sayfalarına. Hayatındaki adam seni aynı babanın onu bırakıvermesi gibi bırakıverdiğinde fark edecektin bir de annenin kızı olduğunu. Çayı aynı onun gibi tek şekerli içmeye başladığında bir gün. Onun o hiç sevmediğin kırçıllı hırkası sana kaldığında ve o senden yaşlı hırkayı giyip de kendini çok güzel hissettiğinde… Bir sabah uyanıp aynaya baktığında karşında annen duruyor olacaktı.
Yaşamda kimse paylaşmayacak -paylaşamayacak- senin tutkularını: onları, hep, yaşayıp yaşayıp, unutacaksın. Yalnız, yaşayacaksın; yalnız yaşayacaksın…
Hani bazen iki insan birbirinin varlığında eriyip bir bütüne dönüştüğünde ya da doğayla gerçekten iç içe olabildiğimiz ender anlarda benliğimizin sınırları silinir ya, işte sadece o anlarda hayatımızın ilk günlerindeki “ilişki içinde varolma”yı yeniden yaşayabiliyoruz, bazı insanlar belki de hiçbir zaman yaşayamıyor. İlişki, işbirliği temelinde oluşan bir kucaklaşma. Zorunluluktan ya da insanın kendi isteğiyle de olsa, bir şeyler kazanmak ya da bir şeylerden korunmak amacıyla oluşan beraberliklerde ilişki yaşanamıyor. Oysa insanlar, farkında olarak ya da olmayarak, birtakım beklentilerle birbirlerine yaklaşıyorlar. Çoğu zaman, biri diğerinden, diğeri de ondan kendisini “yaşatmasını” beklerken, şirket ortaklığı benzeri ilişkilerin içinde hapsolup bu kez de beraberliklerin çürümesini bekleyerek. İnsanlar, “Ben ona şunu verdim” ya da “O bana hiçbir şey vermedi” gibi ifadeleri sık kullanıyorlar. Bunu yaparken aslında “ilişkinin kendisine” ne kattıklarını ya da katmadıklarını düşünemiyorlar; aslolanın bu olduğunu bilmediklerinden, belki de örneklerini tanımamış olduklarından. İlişki aynı zamanda, bir şeyleri beraber yapmaktan mutluluk duymaktır. Önemli olan yapılan iş değil, yapılan şeyin birlikte yapılması ve o şey yapılırken bir bütün olabilmek. Dolayısıyla olmak, yapmaktan önce gelir. Ama artık insanlar, içlerinden gelerek ve sorun yaratmadan, birlikte çalışmaktan haz almaya pek yatkın değiller.
45 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.