Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İLİM 📔 Hafız Ebû İshâk eş-Şâtibî el-Mâlikî (790 H) Rahimehullâh, Muvafakât adlı meşhur eserinde şöyle demiştir: “Şer’an muteber olan yani Allâh ve Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in sahiplerini mutlak olarak methettiği ilim, amele götüren, sahibini hevasıyla her ne şekilde olursa olsun baş başa bırakmayan; bilakis onun gereğini yerine
Şâtıbî'nin (ö. 790) de dediği gibi Hz. Â'işe'nin bu anlayışı, Hz. Peygamber'in söz, davranış ve onaylarının Kur'ân'a raci olduğuna delalet eder. Zira ahlak, bunların hepsini kapsamaktadır.
Sayfa 24 - Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 709, İlmi Eserler Serisi 121, 3. Baskı, 2010 İstanbul, Yenişafak Kültür ArmağanıKitabı okuyor
Reklam
Ebû İshâk Şâtıbî, el-Muvâfakât, IV. 12-3.
Öyle ki Hz. Peygamber, tefsir olunmuş bir Kur'ân'ı, yaşayan bir İslam'ı temsil etmekteydi. Nitekim Müminlerin annesi Hz. Â'işe, fıkhı, basireti ve Resûlullah ile birlikte yaşaması sayesinde bu manayı anlamış ve onun ahlakından sorulduğunda net ve beliğ bir ifade ile "Onun ahlakı Kur'ân idi." demiştir.
Sayfa 24 - Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 709, İlmi Eserler Serisi 121, 3. Baskı, 2010 İstanbul, Yenişafak Kültür ArmağanıKitabı okuyor
İmam Şatibi, Endülüslü önemli bir fıkıh usulcusudur. el Muvafakat adlı eserinde özdeşim konusuna yer ayırır ve özdeşim ifade eden "teessi" kavramı üzerinde konuşurken özetle der ki: Teessi birebir örnek almak demektir ve insanın yaratılıştan gelen fıtratında var olan bir ihtiyaçtır bir teessi ortadan kaldırıldığında mutlaka başka bir teessi onun yerini alır.
İmam Şatıbi -رحمه الل- şöyle dedi: "Sahabe'ye uyan herkes kurtulmuş mezheptendir." [İ'tisam el-Şaatbi (252/2)]
İmam Şatibi -rahimehullah- şöyle demiştir: Akıl şeriata tabi olmazsa, heva ve şehvete tabi olmaktan başka yolu kalmaz. El-l'tisâm 1/67. Allah'ın bizi korumak için koyduğu sınırlardır, şeriat (sen uyarsın uymazsın keyfin bilir😌🤌🏻 , din de zorlama yoktur. )Akıl her şeyin ölçüsü değildir. Biz sınırlı varlıklarız. Her şeye gücümüz yetmez. Dolayısıyla Allah'ın ipine sarılan kurtuluşa erer.
Reklam
Bid'âtçilere 'heva ve hevesine uyan kimseler' denmiştir. Çünkü onlar keyfi arzularına uyarak, dini delillere ihtiyaç duyup onlara itimad ederek hükümleri dini delillerden çıkarmadılar. Bilakis keyfi arzularına öncelik verip, kendi görüşlerine itimad ettiler. Ancak bundan sonradır ki dini delillere baktılar. Bunların pek çoğu bir şeyin güzel veya çirkin olduğuna akılları ile karar veren ve felsefecilere ve başkalarına meyledenlerdir.
Şatıbi, Peygamberin bir insan olarak yaptığı şeyler; o dönemde yaşamış bir Arap olarak yaptığı şeyler ve bir peygamber olarak yaptığı şeyler şeklinde bir ayrım yapar ve onu örnek almanın sadece sonuncu da gerekli olduğunu belirtir.
İmâm Şâtıbî şöyle demiştir: Sen, kendisini bu ümmete mensup sayan hangi bid'atçiye rastlarsan onun bid'atini mutlaka şer'i bir delile dayandırmak istediğini ve o delili aklına ve nefsâni arzularına uyacak şekilde yorumladığını görürsün. el-İtisâm
Kalbteki korku, sevgi ve ümit gibi duygular, salt aklın yapamayacağı işleri yapar. Merhum İmam eş-Şatıbî, İslâmî yükümlülüğü genel ve aklî bir kabul ile benimseyen avam ile bundan daha güçlü motivasyonlarla İslâmî yükümlülüğü kabul eden havas arasında şöyle bir ayırım yapar: "Birinci gruptakiler, sadece İslâm'a bağlı olmanın icaplarını yapmakla yetinirler, bundan ötesini yapmazlar. İkinci gruptakiler ise korku, ümit ve sevgi saikleri ile hareket ederler. Zira korku tesirli bir kamçı, ümit şedit bir komutan ve sevgi sürükleyici bir akımdır. Bundan dolayıdır ki korkan, zoru yapar; çünkü daha zor olana karşı vuku bulan korku, kişiyi mevcut zorluğa karşı sabırlı hale getirir. Ümitli de zoru yapar; çünkü işin bütününde ve sonundaki rahatlık, kişiyi mevcut yorgunluğa karşı sabırlı hale getirir. Seven ise sevgilisine olan arzusundan dolayı büyük çaba harcar; böylece zorluklar kolaylaşır, uzaklıklar yakın hale gelir. Seven, sevgisi uğruna bütün imkânlarını harcar fakat yine de gerekeni hakkıyla yaptığını ve bu konudaki şükrü ifa ettiğini düşünmez."
Reklam
İmam Şâtıbî (rahmetullahi aleyh) şöyle der: "Allah, insan aklına aşamayacağı bir sınır koydu. İstenilen her şeyi idrak etmenin bir anahtarını vermedi. " Aklın bir sınırının olduğunu kabul etmek onun önemini küçümsemek anlamına gelmez. Tam aksine bu, onu hak ettiği yere koymaktır. Aklımızın sınırlarını aşan bazı gaybi meseleleri de cevaplandırdığımız çıkış noktası burasıdır.
Sayfa 228Kitabı okudu
İmam Şâtibi (rahmetullahi aleyh) şöyle der: "Allah Teâlâ aklın idrakine, ötesine geçilemeyecek nihai bir sınır koydu ve istenilen her şeyi idrak etmesine izin vermedi." Aklın mahiyetine ilişkin bu hususu bilmemek, çoğu insanı akılla çelişiyor iddiasıyla sahih hadisleri reddetmek gibi büyük hatalara düşürmüştür. Örnek olarak Sehl b. Sa'd'ın (radıyallahu anh) Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi ve sellem) rivayet ettiği: "Cennette bir ağaç vardır ki binekli birisi yüz yıl gölgesinde yürüse onu kat edemez." hadisi verilebilir. Buhârî ve Müslim kitaplarına almıştır. Modern dönemde Ebû Reyye gibi bazı isimler bu hadisin sıhhatine itiraz etmiştir. Doğrusu burada aklen itiraz edecek bir taraf yoktur. Zira gayb âlemi Dünya'daki somut olgularla kıyaslanamaz.
Sayfa 125Kitabı okudu
440 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.