Yüzün güldü önce.
Dudaklarının kıvrıldığı noktada bir tohum filizlendi.
Yeşertmek için bulut yüklü hayalleri
Belki korkak, ürkmüş
O cılız vücudunu doyurmak için havai heveslerle.
Sonra hızlıca, bir yere yetişmeye çalışır gibi, umarsız ve huzursuz bir rengin binbir çeşit tonu yer edindi yüzünde.
Göz altından başlayarak gülüşünün canlandırdığı ne
Maalesef, bir kaza ve tesadüften müteşekkil olan bu hayatta zararsız delileri eğlendirecek kadar bir zevk bulunduğunu da itiraf etmeden geçemeyeceğim. İnsanlar ilkel çağlardan beri uydurdukları kelimelere ruh vere vere, bunları renk renk hayallerle boyaya boyaya, bir hissiyat zinciri oluşturmuşlardır ki bu zincir binlerce asır boyunca gelişerek miras yoluyla bize kadar ulaşmıştır. Biz ise, aslında mevcut olmayan, gerçekte ise bir hayalden ibaret olan bu zincir ile, hiçbir meziyeti, hiçbir niteliği olmayan bu eşya topluluğuna bin bir türlü cazip renkler yakıştırıyor ve kendimizi tatlı tatlı aldatarak hayata bir mana yüklemeye çalışıyoruz. İşte bütün iğrençliğiyle hayatın gerçek yüzü!...
Ne kurtarır beni bu girdaptan? Bir yas ne kadar zaman konaklar bir gönülde? Umudum elbet var. Umudum olmaz ise bende olmam. Ama gel gör ki ben yüzme bilmiyorum; sen koca bir denizsin. Sınırları gözükmeyen...
Ah, nasıl mümkün şimdi seni unutmak!
Nasıl mümkün okumadan önceki hâle dönmek.
Oysa "Hangi hikâye başladığı yerde bitmemiş ki?" idi son cümlen...
Benim seninle olan hikayem başladığım yerde bitmedi. Seni okuyan benle önceki ben asla aynı yerde olamam...
Hiç, bir resmin sizi alıp geçmiş yıllara sürüklediği oldu mu? Bir albümü kurcalayıp
Gök ey gök,
El ele onunla yürüdüğüm zamanları üfle sevdiğimin yüzüne
Hasret düşür gönlüne aşk düşür
Güneş vuracaksa eritsin kalp tabakasının sarıldığı buz kütlesini
Care yok ki, o güçlü ellerin değse ve sokup alsa gerdanimdan, dindirse ruh sızımi. Dindirse şifalı ellerin seni arzulayan aciz bedenimin dünyevi heveslerini.