Caner Sayın

Caner Sayın
@sayincaner
Onlarca hata yaparız, bir doğruya erişmek için.
MEB - İngilizce Öğretmeni
Ankara Üniversitesi
Hatay
Mersin, 6 Ocak 1996
56 okur puanı
Aralık 2021 tarihinde katıldı
“Müşkül vaziyette kalan bir insan için böyle hükümler verilir mi? Asıl iyilik tanımadıklarımıza yaptığımız iyiliktir; halbuki biz bütün hüsnüniyetimizi dostlarımıza saklayıp bunların dışında kalanları bir çırpıda ve kısa bir hükümle fena addediyoruz!..”
Reklam
Benim arayış ne zaman son bulacak acaba..
Birbirimize rastlamadan evvelki hayatımız sahiden birbirimizi aramaktan başka bir şey değilmiş...
Bana öyle geliyor ki, sizin gülmenizle kızmanız, iltifat etmenizle azarlamanız arasında hiçbir fark yoktur... Size ait hiçbir şey çirkin olamaz sanıyorum.”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Hayat sahiden yaşanmaya değmeyecek kadar küçüklükler ve bayağılıklarla dolu!..”
Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi.
Reklam
Sakat eliyle direksiyonu ustaca çevirirken, önünden geçtiğimiz köyleri, yıllar öncesinden tanıdığı kişilerin yaşadığı, çamur damlı kulübeleri gösteriyordu. Bu insanların çoğu, dedi, ya öldü ya da Pakistan’daki göçmen kamplarına sığındı. “Ölenler daha şanslıydı,” diye ekledi.
Sohbet kaçınılmaz olarak Taliban’a geldi. Sordum: “Duyduğum kadar kötü mü?” “Hayır, daha da kötü. Çok daha kötü,” dedi. “İnsan olmana izin vermiyorlar.”
Kâbil’i iki gruba ayırmışlardı: dinlenenler ve dinlenmeyenler. İşin en kurnazca kısmı da, kimin hangi tarafta olduğunu kimsenin bilmemesiydi. Bir elbise provası sırasında, terziye rasgele söylenen bir şey, gelişigüzel bir yorum, sizi doğruca Poleh-çarki zindanlarına götürebilirdi. Et alırken kasaba sıkıyönetimden yakınan biri, kendini bir anda parmaklıkların ardında, bir Kalaşnikov’un namlusuna bakarken bulabilirdi.
O zaman Baba, daha önce hiç görmediğim bir şey yaptı: Ağladı. Bu beni biraz korkuttu; yetişkin bir erkeğin ağladığını görmek. Babalar ağlamazdı ki. “Lütfen,” dedi Baba, ama Ali, peşindeki Hasan’la birlikte çoktan kapıya doğru dönmüştü bile. Baba’nın bunu söyleyiş biçimini yaşadıkça unutmayacağım; bu yalvarıştaki acıyı, korkuyu.
Sonra, damdaki Baba’yı gördüm. Tam kenarda duruyordu; her iki yumruğu da havadaydı. Kükrüyor, yumruklarıyla havayı dövüyordu. Bu, on iki yıllık yaşamımın en muhteşem anıydı: Damda beni alkışlayan, sonunda benimle gururlanan Baba’ya bakmak.
Reklam
O sıralarda bu tür sesler bize yabancıydı. Bombaların, makineli tüfeklerin sesiyle büyüyen Afgan çocukların kuşağı henüz doğmamıştı. Yemek salonunda birbirimize sokulduk, güneşin doğmasını bekledik; hiçbirimiz, bir yaşam tarzının sona erdiğinin farkında değildik. Bizim yaşam tarzımızın.
“Çocuklar boyama kitabı değildir. Onları en sevdiğin renklere boyayamazsın.”
Bu kendilerini dinci sanan sahtekâr insanlardan kurtulmamız ümidiyle..
“Tek bildikleri, tespih çekip anlamadıkları bir dilde yazılmış bir kitabı papağan gibi tekrarlamak.” İçkisini yudumladı. “Afganistan bunların eline geçerse, Allah yardımcımız olsun.”
Ben iyiliği, sadece iyilik olsun diye yapmayı seviyorum, kötülükten kaçınmayı, kötü olmadığım için yapmayı istiyorum, iyi olduğumda birinin bana ödül vermesi ya da kötü olduğumda birinin beni cezalandırılmasından korktuğumdan değil, iyi olmak için bir efendiye ihtiyacımız yok kızım, iyilik de kötülük de içimizde, bizimle beraber doğdu, bizimle birlikte yok olacak. Önemli olan yaşarken neyi seçtiğin, hem de cennet ödülü ya da cehennem cezası olmadan. Hem de ölüp gideceğini bile bile. Perdenin ötesi diye bir yer olmadığının farkında olarak.
Allah, Hazreti Âdem'in burnuna yaşam nefesini verirken, kendi ruhundan bir parçayı da onun canına katmıştır. Yani Allah aynı zamanda içimizdedir. Ama nefsimizin istekleri bizi yanlış yola sürükler, yemeye, uykuya, şehvete duyduğumuz açlık, kabaran benliğimiz o kutsal parçayı ruhumuzun en derin kuyusuna iter ki, çoğu insan kendi içindeki bu cevherin farkına bile varmaz. İşte bu parçayı fark ederek aramaya başlayan kişiye âşık deriz. Aramanın kendisine de aşk. Yani aslolan aramaktır.
212 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.