…Kimse hükümetle fikir ayrılığına düşmediğinde ifade özgürlüğüne, kimse zor sorular sormaya yanaşmadığında basın özgürlüğüne, hiçbir sey
protesto edilmediğinde toplanma özgürlüğüne, seçmenlerin yarısından azı oy kullandığında genel oy verme hakkını ve aradaki bariyer düzenli olarak onarılmadığında dinle devlet
işlerinin ayrılmasına gerek yoktur. Bu haklar kullanılmadığında adak adamak için kullanılan cisimlere, sahte vatanseverlik gösterilerine dönüşür. Haklar ve özgürlükler kullanılmadığında, kaybedilir.
Ahmed Arif, yüzyılların şiir emeğinden yararlanarak özgün bir şiir yaratmıştır. Kendi şiirini kurmayı başarmış bütün şairlerin özelliğidir bu; ne birinin etkisinde kalırlar, ne onları izlemeye kalkanlar başarılı şiirler yazarlar. Cahit Külebi, "şairin makastarı"nın yine kendisi olduğunu söylerdi. Kimse, makası eline alıp bir başka şairi biçkiye sokamaz. İyi şairin ana kaynağı, yaşadığı ülkenin şiiridir. O oranda dünya şiirine de yabancı kalmamalıdır. Şair şairden öğrenmez, ama onun ne yaptığını bilir. Ahmed Arif, kimilerinin "yerel" diye nitelediği şiirlerini bu bilgiyle yazmıştır.
Ahmed Arif ne yaptığını bilen şairlerdendi. Şiirinin bir ayağı derin acılarda, bir ayağı "yokluğun öbür adı olan cehennem"dedir. Bir yanda "demir kapı", "kör pencere"; öbür yanda "yeşil soğan", "karanfil kokan cigara", "dağlarına bahar gelmiş memleket". Imgelerindeki bu incelikli denge, "öfke" ile "yumuşama" arasında gider gelir. Onu duyguların acı sızısıyla yüz yüze getiren bu dengedir. "İçerde" şiirinde "Haberin var mı taş duvar?" diye sorar, ardından "Demir kapı, kör pencere, / Yastığım, ranzam, zincirim," gelir. Şiirsel sızı, "Uğruna ölümlere gidip geldiği mahzun resim"dedir. Seçtiği sözcüklerle resim çizmez, her sözcüğü bir resimdir Ahmed Arif'in. Şiir dediğimiz de, sözcüklerin çağrışım alanlarını görüp onu duyguya dönüştürmekten başka nedir? İnsanoğlunun yüreğindeki evrensel sızı sanatın gücüyle ancak bu bağlamda çizilebiliyor.
….
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
içerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne cellâdın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile.
Dayan rüsva etme beni.
AKŞAM ERKEN İNER MAHPUSHANEYE
Akşam erken iner mahpushaneye.
Ejderha olsan kâr etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek civan oluşun.
Kâr etmez, inceden içine dolan,
Alıp götüren hasrete.