Geçen yüzyılın ortalarında, Seattle adında bir yerli şefi, Birleşik Devletler hükümet görevlilerini uyardı: "Pek çok gün geçtikten sonra, can çekişen adam kendi bedeninin pis kokusunu hissetmez. Kendi yatağınızı kirletmeye devam edin, bir gece kendi pislikleriniz yüzünden boğularak öleceksiniz." Şef Seattle şunu da söyledi: "Toprağın başına gelen çocuklarının da başına gelir." Ben aynı cümleyi, tam olarak aynısını, yakın zamanda Guatemala'da Ixcan dağlarında çekilen bir belgesel filmde Maya-Kişe yerlilerinden birinin ağzından da duydum. Bu belgeselde ordu tarafından takip edilen Maya yerlileri, halklarının maruz kaldığı sürek avını şöyle açıklıyorlardı: "Bizi öldürüyorlar, çünkü birlikte çalışıyoruz, birlikte yiyoruz, birlikte yaşıyoruz, beraber düş görüyoruz."
BİR ZAMANLAR AMERİKA
Bu konuşma, 1854'te Kızılderili şef Seattle tarafından, kendisine halkının topraklarını satması teklif edilince yapılmış, Dr. Henry Smith tarafından kaydedilmiş ve 29 Ekim 1887'de Seattle Sunday Stajda yayımlanmıştır.
Yüzyıllardır ecdadımıza gözyaşı dökmüş olan ve bize ezeli görünen gökyüzü,
Locke, doğal durumunda "sahipsiz" olan toprağın, bireyin emeği ile birleşmesi sonucunda mülkiyet hakkına konu olduğu görüşünü ortaya atmıştır.
Yurttaş, hem mülkiyet hakkının sahibi olarak, hem de yaşadığı çevrenin, yaşam ortamının değerlerini koruma yükümlülüğü altındaki bir kişi kimliğiyle, önemli bir sorum luluk altındadır. 1855'te, Amerikan Cumhurbaşkanına yazdığı bir mektupta, Kızılderili Şef Seattle, toprağın alınıp satila bilecek bir "meta" olarak görülmesinin sakıncalarını dile getirmiş, toprağa verilecek zararın, insanın kendisine ve tüm insanlığa vereceği bir zarar anlamına geleceğine dikkat çekmiştir.
03 10 2070 tarihinde laboratuvar da çalışan bir bilim adamı masasında duran şişenin kurcalandığını iddia eder, arkadaşları da başkasının işi yok senin masanı mı kurcalayacak şeklinde yorum yaparlar. Bilim adamı içindeki numunenin değiştirildiğini iddia eder. Arkadaşı da "sen nereden bileceksin ki der" ve olay insanlık tarihinin en