Kitabı bitireli en az dört gün oluyor ve ben bu kitabı anlatabilecek cümleleri bir araya getirmek için o andan beri çabalıyorum. Düşündüğüm her başlangıç beni yeniden ve sürükleye sürükleye kitabın içine çekti desem yeri var... Çünkü, sadece bir 'kadın'la başlayıp onlarca 'kadın'la devam eden hikâyesinde çaresizce kayboldum.
Şehrazat... Yazar kadın. Çekmecelere gömdüğü eski hikâyelerini silah zoruyla gün yüzüne çıkarmak zorunda kalıyor ve anlatmaya başlıyor. Önce sayısız 'kadın'larından birinin hikâyesini anlatıyor sonra kadın'ın gerçeğini... Ardından başka bir 'kadın'a geçiyor... Sonra başka bir 'kadın'a... Fakat hikâyeyi okurken ayrı, gerçeği okurken ayrı, apayrı bir duygu seli insanı mahvediyor, yakıyor, yıkıyor. Hikâyenin muazzamlığına gizlenmiş acı dolu gerçekler art arda surata tokat gibi çarpıyor.
Ece Hanım'ın kalemi yine vurmuş. Yalnız cidden sağlam vurmuş. Tıpkı 'Her Şeyi Baştan Anlat' romanında olduğu gibi ince ince girdiği hikâyesini sürükleyip, zirve yaptırıp, yeraltı edebiyatından gün yüzüne çıkarmış...
Yazımı harikaydı. Anlatımı da. Okuması ise ah, "okuyun işte, kesinlikle okuyun," der ve burada keserim konuyu...
Sen merhamet sen rüzgar sen tiril tiril kadın
Sen bir mahşer içinde en aziz yalnızlığı yaşadın
Sen başını çeviren cellatbaşının güne
Sen öyle ki sen diye diye seni anlıyamayız
Şehrazat ah Şehrazat Şehrazat
Sen sevgili sen can sen yarsın
Evrenin Yatışmaz Yapısı ve Diğer Öyküler dört öyküden oluşan hacimli bir eser. İlk öykü "Evrenin Yatışmaz Yapısı" 73 sayfalık uzun bir metin. Aykut Ertuğrul'un kendisini öykü karakteri olarak kullandığı, ana metinde Leyla ve Aykut'un önce Paris'te başlayan ve sonrasında İstanbul'da devam eden esrarengiz hikâyesine tanık oluyoruz. Öykünün üstkurmacasında ise Korkut Molla ve Evliya Çelebi'nin tarihsel üstkurmaca türünde değerlendirebilecek hikâyesini görüyoruz. Dede Korkut Hikâyeleri ve Georges Perec'in Kış Yolculuğu öyküsü olmak üzere pek çok yazar ve eserle metinlerarası ilişkide olan öykü, kurmacanın kendisi üzerine de odaklanan, yazma eylemi üzerine düşünen bir metin. Ayrıca Esatiriler adında asıl hikâyeyi arayan gizli bir örgüt vasıtasıyla postmodern polisiyeye de göz kırpan tam bir postmodernist uzun öykü.
İkinci öykü olan "Adem'den Önce" ise tam bir distopik metin. İnsanın vicdanı ve zihniyle androidler arasında geçen, uzak bir zamanda geçen karanlık, sorgulama içeren güzel bir öykü. "Binbir Cevapsız Çağrı" öyküsünde İshak Karınca adlı yazarın hikâyesine onu her gün telefonla arayan modern Şehrazat'ın dahil olduğu bir kurguyla tanık oluyoruz. Son öykü "Kuyularda Dolaşan" ise anlatımıyla kitaptaki en soyut öykü. Ama onda da günümüzde yaşanan pek çok somut gerçekliğe değinmiş yazar.
Bu kitabı detaylıca incelediğim videoyu izlemek için: youtu.be/ZIe0-eR3kUY
Eğri büğrü şapkasını ensesine yıkmıs Tom Waits uyurgezer
bir kaçık gibi müzikal gariplikler dükkâninda dans ediyor, sanki bunlar zincirli kölelermiş gibi çaldıkları parçanın ritmini müzisyenlerinin kafasına kakmak istercesine mikrofon ayağın sahne tahtalarına çarpıyor, piyanoya oturup karanlık bir yoğunlukla binbir gece masallarından çıkma herhangi bir Amerikan Şehrazat'ının öyküsünü anlatıyor (binikinci gece tartşılmaz bir şekilde Edgar Allen Poe'ya aittir), sesinin pürüzlü doruklarıyla karanlığa yeraltının fosforlu izlerini çiziyor, içinden ancak zorlukla çıkabildiği marimba ağırlığında bir ritme düşüyor.
Atmosfer: Anlatılamaz. Tom Waits: Günlük kargaşanın bir
virtüözü, kapısında "yaşam" yazan gece kulübünün çarpma kapısı, kendini mahvedecek kadar yaşama aç bir zirdeli -Bu adam havlamalarıyla, gece stenogramlarının yakaladığı korkuyu da kovalıyor. Adını koyarak, gecenin tehlikelerini etkisiz kılıyor. Kendisi ve başkaları için. Prensibi olan umut Tobacco Road adlı şarkısının sözlerinde saklı: "Bu kadar kirli olduğun için senden nefret ediyorum, ama seni seviyorum, çünkü sen benim evimsin.
Müzik: Yenilmişler için bir sığınak