~ Ah Zeze...
Kitabı okuyup da Zeze’yi kalbine işlemeyen yoktur herhalde. Zeze bir çocuk karakterinden çok daha fazlası.. Zeze benim, Zeze sensin, Zeze o, Zeze tüm çocuklar, Zeze tüm yetişkinlerin içindeki çocuk.. Hani bazı kitaplar bize insan olduğumuzu hatırlatır ya, işte bu kitap da bize bir zamanlar çocuk olduğumuzu hatırlatıyor. Zeze’nin gözünden bakıyoruz dünyaya. Evet onun dünyası çok sevecen, mutlu, eğlenceli değil çoğu zaman. Şimdiki çocukların dünyası daha mı güzel? Açıkcası güzel diyebilmeyi isterdim, Zeze gibi düşünen, onun gibi hayatı ve etrafındaki olayları yorumlayabilen çocuklar çok olabilseydi.
~ Kitabı bir yıl kadar önce okumama rağmen, etkisi ilk günkü gibi bende. Okurken içimin yandığı sayfalarda “Yeter artık!” deyip kitabı kapatıp gözlerimin dolmasına engel olamadığımı çok net hatırlıyorum. Bu sadece kurgu diyerek kendimi avutmaya çalıştığımı, ama böyle çocukların var olduğunu, onlara dokunamamış olmayı sindiremediğimi de hatırlıyorum. Ya Zeze!! Ah Zeze!! Acıyı yaşarken sevgiyi öğreten Zeze! Ne demiştin bir keresinde “Babamı öldüreceğim, katil olacağım. Tabancayı alıp güm diye patlatmak değil! Onu yüreğimde öldüreceğim, artık sevmeyerek... ve bir gün büsbütün ölecek.”
“Günün birinde acıyı keşfeden küçük bir çocuğun öyküsü.” Vasconcelos... Vasconcelos, bu hikayeyi 12 günde yazdığını ama 20 yıldan fazladır yüreğinde taşıdığını söylemiştir.
Bu kitabı bence herkes bir kere değil, hayatının belli dönemlerinde tekrar tekrar okumalı!!
#Şekerportakalı