Kibir din için bozukluk
Akıl için kusur,
Irz ve namus için lekedir...
Asla açgözlü olma,
Çünkü zillet (düşüklük ve aşağılık) aç gözlülüktedir...
Şeref, vurup kırma ve küstahlıkta değil,
Sabırla ve tahammüllü olmadadır...
Sonraki dönemlerde gerek dilde meydana gelen bazı gelişmeler,gerek değişen sosyal şartlar ve gerekse de itikadi ve fıkhî mezheplerin Kur'ân'ı farklı şekillerde yorumlamalar nedeniyle Kur'ân anlaşılma sorunuyla karşı karşıya geldi.
Bu nedenle islâm îlimleri Kur'ân'ı daha iyi anlayabilmek için çeşitli ilmî disiplinler geliştirdiler.
Bu ilmi disiplinlerin tam olarak ilk defa ne zaman ortaya çıktığı tespit etmek güç olsa da on beşinci yüzyıla gelindiğinde bu ilimlerin sayısının bir hayli arttığı bir hakikattir.
Bu bağlamda Suyûti
(ö. 911/1505) Kur'ân'ı gereğince anlayabilmek ve tefsir edebilmek için şu ilimleri bilmenin zorunlu olduğunu söyler: Lugat ilmi, Kıraat ilmi,sarf ve nahiv ilmi, fıkıh usulü ilmi, sebeb-i nüzûl ve kıssalar, nâsih ve mensûh ilmi, fıkıh ilmi, mücmel ve müphem âyetleri açıklayan hadisler ve ilm-i mevhihe.
İşte Kur'ân'ı anlamada zorunlu olan bu ilimlerden biri
de sebeb-i nüzûl ilmidir.
Hz. Peygamber'e sorulan bir soru üzerine âyet veya âyetlerin indirilmesidir.
"Gücü yetenlerin Kâbe'yi haccetmesi,Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır"(Ali imran,97)
âyeti nâzil olunca sahâbîler,
'Ey Allah'ın Rasûlü! Her yıl mı hac yapacağız?'diye sordular.
Hz.Peygamber cevap vermedi.
Sahâbîler tekrar tekrar sorunca Hz. Peygamber 'Hayır' dedi ve buyurdu ki:
‘Eğer evet deseydim size her yıl hac yapmak farz kılınırdı.' Bunun üzerine,
‘Ey iman edenler.
Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın'"(Maide,101) âyeti nâzil oldu."
(Tirmizi)
Ancak onlar bu ifadeleri ile âyetin hükmünün yalnızca bu olaya veya şahıslara münhasır olduğunu söylememişlerdir.
Her ne kadar bir sebebe bağlı olarak inen umumi lafızlı âyetlerin sebeplerine has olup olmadığı tartışma konusu ise de hiç kimse Kitap ve sünnetin umumî lafızların,şahıslara özel olduğunu iddia etmemiştir.
Esbab-ı nüzûlün Kur’an’ın anlaşılmadığına pek çok faydası vardır.
Bunları maddeler hâlinde şu şekilde gösterebiliriz:
a. Bu ilim sayesinde,Kur'an’da zikredilen şeylerin hikmetini anlayabiliriz.
Bu,mü'minin imanını kuvvetlendirdiği gibi münkirin doğruyu bulmasına da vesile olabilir.
b.Bir hükmün yasalaşmasını sağlayan hikmeti açıklar.
Ayrıca dinin,toplumun yararına olan umumî maslahatları gözettiği bilinir.
c.Sebeb-i nüzûlü bilmek,âyeti işiten kimsenin âyeti daha kolay anlamasına ve ezberlemesine yardımcı olur.
d.Ayetler ve sûreler arasında münasebet kurmaya yardımcı olur.
e.Sebeb-i nüzûlü bilmek,Kur'ân âyetlerini anlaşılması ve bazı âyetlerin tefsirinde karşılaşılan ve sebeb-i nüzîl bilinmeden çözülemeyen problemlerin giderilmesini sağlayan en etkili yoldur.
Şeyhülislam İbni Teymiyye şöyle demiştir:
“Nüzûl sebeplerini bilmek,
âyeti anlamaya yardım eder.
Kuşkusuz nedeni bilmek,
olaya neden olan şeyi bilmeyi de sağlar.”
1.Hükmün emredilmesine neden olan hikmet yönünü öğrenme.
2.Önemli olanın sebebin hususiyeti görüşünde olan kimseye göre hükmün tahsisi.
3.Bazen lafız kapsayıcı (âmm) ve delil özel (hususî) olabilir.
Neden bilindiğinde,tahsis,bilinen şeklin dışında sınırlandırılabilir.
Nüzûl sebebi kat'îdir,bu nüzûl sebebinin içtihatla mefhumdan çıkarılması yasaktır.
1.Manayı anlama ve kapalılığı giderme.
2.Sınırlandırma düşüncesinin giderilmesi.
3.Ayetin hakkında indiği kimsenin adını öğrenme,âyetteki kapalılığı giderme.
7.Vahyi belirleme,ezberi ve anlamı kolaylaştırma. Nüzûl sebebini bildiğinde,âyeti işiten kimsenin zihninde hükmü vurgulama.
*Hükmün konulmasına neden olan hikmet yönünü öğrenme konusundaki örnekler:
Bunda,mü'min olan ve mü' min olmayan kimse için birtakım faydalar vardır:
Mü’min için;Allah'ın koyduğu hükümdeki hikmeti bildiğinde iman ve basireti artar bu da onu hikmete daha çok bağlanmaya sevk eder.
Mü'min olmayan kimse de dinin maslahatı gözetmek,faydayı elde etmek ve zararı gidermek üzere geldiğini öğrenir.
Bu da o kimseyi,eğer insaf sahibi biri ise Müslüman olmaya sevk eder.