Kuzey Afrika'daki üç ülke yani Cezayir, Tunus ve Trablus, Türkler tarafından ocak adı verilen bir askeri teşkilâtla idare edilmiştir. Bu ocaklara alınacaklarda aranılan en mühim vasıf, onların Anadolu Türkü olmalarıydı. Araplar ve Berberiler ocaklara alınmadıkları gibi, babaları Türk ve anaları yerlilerden olanlar da yüksek memuriyetlere geçirilmiyorlardı.
Ocaklar ihtiyaçları olan Türkleri Batı ve Güneybatı Anadolu'dan temin ediyorlardı. Bu maksatla gönderilen heyetler, Batı Anadolu'daki şehir ve kasabaları dolaşarak pazar yerlerinde "Yorulmadan akça kazanmak, terlemeden ölmak isteyenler bayrağımız altına gelsin." sözlerini nida ettirip asker devşiriyorlardı. Bu gidenler arasında saz şairleri de bulunuyordu ki, söyledikleri Türkçe şiirler zamanımıza kadar gelmiştir. Cezayir ocağının reisine verilen "dayı" unvanı da Anadolu Türklerinin tanımadıkları büyüklerine, annelerinin kardeşlerine olduğu gibi, dayı demelerinden geliyor. Yüzyılımızda Batı Anadolu'da Orta Anadolu'dan gelen işçilerin başında bulunanlara verilmiş olan dayıbaşı sözü de aynı telâkki ile ilgilidir. Böylece Batı ve Güneybatı Anadolu babayiğit evlatlarının mühim bir kısmını da, çoğu veya hepsi bir daha dönmemek üzere uzun bir zaman Kuzey Afrika'ya göndermiştir. Bugün bile Anadolu'da "Akşamdan Cezayir'e giden çok olur." şeklinde bir atalar sözü hâlâ söylenir.
Sayfa 13 - Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı YayınlarıKitabı okudu
Üst düzey Alman kurumlarının Arminius fantezisi otuzlu yıllara kadar sürmesine rağmen Nazi döneminde beklenen neticeyi ve tatmini vermedi. Gerçi Germenler Hitler'in zevkine çok da uygun değildi. Çünkü barbar Germen tarihi Mussolini karşısında kendisini ezik hissetmesine neden oluyordu. Ayrıca Herman Arminius yüceltmesi, özgürlük savaşçılarında muhafazakar kökenlerini asla inkâr edemedi, bu yüzden Heinrich Himler'in dinamizm getirmeye çalıştığı Germen idaresine çok faydalı görünmedi. Sonuçta German yardımcı birliklerinin komutanı Arminius Romalılara karşı olan "asker yemini"ni bozmuştu. Avrupa'nın istilası esnasında Nazi Devleti'nin, Alman askeri makinesine karşı, "gönüllü birliklerin" her an isyan edebilecek Arminiusvari bir lidere kesinlikle ihtiyacı yoktu, dolayısıyla Arminius çok da hoşnutluk veren bir örnek değildi.
Anadolu'daki Türk kumandanlarından Kürbuğa, 1. Haçlı Seferi temsilcilerine şunları söylemiştir: "Tanrınız ve Hıristiyanlığınız bizi ilgilendirmez; kadınlaşmış kavimlerden aldığımız bu ülkeleri istemeniz hayret edilecek bir şeydir. Efendilerinize söyleyiniz: Türk olmak ve dinlerini değiştirmek niyetinde iseler size şehirler verir; dost oluruz. Aksi takdirde hepsinizi zincire vurur; Horasan'a sürer veya öldürürüz.
Sayfa 70 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Gözler ki birer parçasıdır sende İlah'ın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silasınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!
Kalbim küçük ve kırmızı bir kuş oldu hayalimde, kuş kafesinden kaçıyor, içinde yaşayacağı başka birini, daha çok ümit vaat eden birini arıyordu. Bir geçmişi olan birini. Bilen birini.
zulmetmeyi yeğler o buzlu kadın sevmek yerine
gözlerindeki soğuk elektrik
çakar ufkumuzda şimşek yerine
kanı donmuştur / besbelli kılı kıpırdamaz
koparıp göğsünden yüreğini
uzatsan kan içinde
çiçek yerine
Wilhelm Thomsen Tonyukuk için İngilizce "kingmaker" yani 'kral yapıcı' adıyla birlikte şu ifadelere yer vererek Tonyukuk'un Köktürk tarihinde, daha genel bir ifade ile Türk tarihinde oynamış olduğu rolü kısaca özetler:
"Üç Kağanın bakanı, İlteriş Kağan dönemimdeki Türk imparatorluğunun onarımıyla başlayıp en ileri yaşına kadar münhasıran üstlenmiş olduğu az sayıda ama olağan üstü nitelikteki olaylara değinmekte, diplomatik dehası, taktikleri ve çelik gibi iradesiyle iz bıraktığı eylemlerini, haklı bir gururla gelecekte de izlenmesi için örnek göstermektedir."