İbn Arabî, insanın aldığı ilk sûretin İlahî Misâk’ta olduğunu söyler.[16] Buradan başlayarak sürekli devr’le değişmez olan, hakiki kendiliğimize ereriz. Her ölüm yeni bir sûrettir. İbn Arabî’ye göre; “ölümdeki uyanış ilk uyanıştır. Dirilişte tekrar uyanılacaktır [Rüyada olanın uyanması]. Berzah sürekli gelişme yeridir, dirilişe hazırlanılır.” Uyanmak arzusu tereddütsüz oluşa sokar bizi. Ölüm; tavuk yavruları arasına karışan ördeğin hâlidir. Anne tavuk ne kadar korkarsa korksun yavru ördek suyu görünce korkusuzca hemen suya dalar.[17]
******
16.William Chittick, Varolmanın Boyutları, İnsan Yayınları, s.347.
[17]Şemsi Tebrizî, gözü pek derviş coşkuyla varlık hakikatine dalıp o deryada sadakatle yüzüşünün başlangıç ahvalini şöyle anlatır: “Henüz ergenlik çağına girmemiştim. Aşk deryâsına daldım mı, hiçbir şey yiyemezdim; istekten kesilirdim, günlerce açlığa susuzluğa katlanırdım. Bir gün babam bana çıkıştı: ‘Oğlum, ben senin hâlinden bir şey anlamıyorum; bunun sonu nereye varacak? Bu davranışlar seni felâkete götürecek,’ dedi. Ben ona şu cevabı verdim: ‘Baba! Seninle benim, babalık ve evlâtlık münâsebetlerimiz neye benzer bilir misin? Bir tavuğun altına tavuk yumurtalarıyla beraber bir de ördek yumurtası koysalar; vakti gelince civcivler çıkar. Bu civcivler hep birlikte analarının arkasına düşüp giderler. Yolda bir göl kenarına rastladıklarında, ördek yumurtasından çıkan civciv, hemen kendisini suya atar. Bunu gören tavuk, eyvâh yavrum boğulacak der ve çırpınmaya başlar. Hâlbuki ördek yavrusu neşe içinde yüzmektedir. İşte seninle benim aramdaki fark da böyledir.”Şemsi Tebrizî, Makâlât.