Yaban; Türk aydını ile köylü halk arasında uzayıp giden dipsiz bir uçurumun bir yansımasıdır. Açlık, savaş ve korkunun hüküm sürdüğü kara yağız topraklarda, kara yazgılarına boyun eğmiş bir halkın yani özüm Anadolu’nun bu melanetler karşısındaki kayıtsızlığını işlemiş. Bu millet vurdumduymazsa, cahilse müsebbibi; sen, ben, o, biziz diyerekten kendimizi sorgulatan realist bir ayna.
Bir yanda kara saban, diğer yanda mavzer var haliyle milletin gözü yılmış.. Ee ne de olsa tayınına katık edecek ekmeği zor buluyor. Başarmak için inanmak gerek derler, oysaki bu ahalinin inancını sefillik, cehalet çalmış. İstanbul işgal edilince İşte böyle bir köye gelip yerleşir subay Ahmet Celal. Bu kısır çevrede kendine dost edinmeye çabalaması ve sonuç hep hüsran. Bir kolunu cihan harbinde bırakmış olan Ahmet Celal savaşın kazanılacağına ne kadar ümitli ise köylü o kadar ümitsizdir köylü. Çünkü kayıtsız olmakta haklı, ne okumak var, ne yazmak. Kitabı okurken aklıma Ahmet Kutsi TECER’in
“ Orada Bir Köy Var Uzakta “ şiiri geldi. İlkokul sıralarında hepimiz okumuşuzdur bu şiiri. ‘Gezmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür’ der. Gezemediğimiz, göremediğimiz, el uzatamadığımız köy; bizim köyümüz değildir. İşte dünün yanlışı insanına yabancı toplum oluşumuz bence hala devam etmekte.