Kırıp dökmeye gerek yokmuş, sessizce kabullenip devam etmeyi öğrenmek gerekirmiş. Olmuyorsa zorlamanın anlamı yokmuş. Bazı şeyler o an anlamlıymış, kaçırınca geriye dönmek imkansızmış ve zaman ayırmak çok kıymetliymiş.
Ve aslında dışarıya kapanmak kişinin içine açılması ....içinin dehlizlerinde kaybolarak kendini bulmak... Bunu yapabiliyorsa insan,işte o zaman özüne dönüyor...
"Siz birini kalbinizin merkezine yerleştirip onu görmekle dahi mutlu olurken onun sizinle ilgili en ufak bir şey hissetmemesi nasıl mümkün olabilirdi? "
Tam da bu sıralar yaşadığımın özeti bu cümle..İnsan diğer yarısını bulunca tam olur...Eş olmak budur .. Hissettiğini hissetsin istersin, o anlamak için çaba bile göstermez... Sevgin acıyor...
Yaşam tarzınıza, kültürünüze, evlilik yapınıza ve bütçenize uymayan bir düğün, sizin düğününüz değildir, tribünün düğünüdür. 3 saatlik bir düğün için 3 yıl borç ödeyip, evliliğin en taze yıllarını elinde hesap makinesiyle geçirmenin var mı bir mantığı? İnsanlara güzel menüler, şık bardaklar, gelenlerin bile anlamadığı sırf elit görünmek için
Erkeklerin aşka kafaya takıp dünyadaki diğer her şeye nasıl sağır ve kör olabileceklerini bilir misiniz? Küreğe vurulmuş kölelerden daha fazla efendisi değildirler kendilerinin.