İnsanın kendi iç dünyasıyla savaşmaya kalkışması, gerçekte yozlaşmanın tek formülünden başka bir şey değildir. Çünkü hayat, yükseldikçe, derinleştikçe, yüksek boyutlara kavuştukça, mutluluk ile iç alem, birbiri ile birleşir.
Nasıl olur da mutluluk kaynağımız aynı zamanda keder çeşmemiz olabilir? Kalbimi sevgiye boğan ve cenneti önüme sererek beni mutlu eden coşkulu duygular, çekilmez bir eziyete dönüştü. Sürekli peşimde ve beni bırakmayan bir şeytan gibi.
Biz, özgür olmaktan korkuyoruz aslında. Yerleşik düzenin dikte ettiği, herkesin de karşılıklı olarak kabullendiği tutum ve davranış sınırlarının içinde kalmak istiyoruz. Bizi nihai bağımsızlığa götürecek adımı atmaya cesaret edemiyor, kendi içimizdeki sese kulak vermekten çekiniyoruz. Çünkü öyle yaptığımız zaman, bize genellikle deli deniyor. Bize deli denmesini istemiyoruz. Bize deli denmesinin ve deli muamelesi yapılmasının sonuçlarına katlanacak gücümüz yok.