Genç kadın, tuhaf bir büyünün etkisine gitmiş gibi, sadece Stefan'ı görüyordu onlarca kişinin arasında. Sadece onun sesini duyuyordu, onun sıcaklığını hissediyordu. Yıllardan beri ilk kez canlanıyordu, varlığını bile unuttuğu duyguları.
Burhan her zamanki gibi, bu akşam da yorgun argın ve toz toprak içinde dönecekti evine. Çocuklarına ve karısına sarılmadan önce, doğru banyoya koşup, Nimeta'nın hazır ettiği sıcak su dolu küvete bırakacaktı kendini. Dağ başında geçen günlerinin yorgunluğunu atmak ister gibi, dakikalarca yatacaktı sıcak suyun içinde. Sonra yemekte, erik rakılarını karşılıklı yudumlarken, Nimeta'yı hiç ilgilendirmeyen mühendislik projelerini anlatıp duracaktı, en ufak ayrıntısına kadar. Hep o konuşacak, o anlatacaktı. Nimeta'nın yaptığı iş değilmiş gibi sanki, aklına bile gelmeyecekti karısına neler yaptığını sormak.
Şu hayatta en köklü alışkanlıklar terk edilebilir, kişilik bozuklukları düzeltilebilir, en sıkı dostluklar tavsayabilir, hatta bağımlılıklar bile aşılabilirdi, ama belki de değişmesi en zor şey insanın bir yere duyduğu aidiyetti.
Şu dünyada en munis en cici bici kadınların bile zorda kaldıklarında küplere binip, fırtınalar estirebileceklerini tecrübeyle öğrenmişti. Hiç kimse, en aklıselim görünenler dahi, delilikten muaf değildi.