O kadar okurum da hiç şiir okuyamam & utanarak da itiraf ederim her zaman. 2020’nin en büyük hedefini de Sebahattin Ali sayesinde başardım. Sindire sindire, sıkılmadan aktı gitti okurken her bir şiir.
Daha önce Sabahattin Ali’nin romanlarını & öykülerini okuyanlar, yazarın-şairin; yazı diline geçmeden önce şekillenmeye başlayan düşüncelerinin, yangılarının ilk izlerini bu şiir kitabında bulabilirler. Öyle şiirler var ki bir kısmını şarkı olarak günümüzde hala dinliyoruz onun olduğunu bilmeden.
Birçok şiirinde dağ, nehir, rüzgar gibi doğaya ait birçok dize var ama bir tek aşkını yazdığı şiirler hariç insana dair bir şey yok. İnsanı sevmeye çalıştığını, anlamaya çalıştığını & bir süre sonra vazgeçtiğini 3 romanında da okuyup anladıktan sonra şiirlerindeki doğaya atfedilen dizeleri aslında hiç de yadırgamadım.
Yaşadıklarından, gördüklerinden & maruz kaldıklarından bitkin düştüğü her bir kelimesinde anlaşılıyor. Kendisini dağ kadar yalnız, hareketsiz & durgun hissediyor. Bazen de dağın zirvesindeki Kaya parçası kadar kimsesiz & herkese uzak...
“Şehirler bana bir tuzak,
İnsan sohbetleri yasak,
Uzak olun benden, uzak,
Benim meskenim dağlardır.”
Ama o kadar şiir içindeyse en çok etkilendiğim “istek” oldu. Sanki kaderini hissetmiş gibi.
“Görünmez kollar boynumda,
Yarin hayali koynumda,
Sıcak bir kurşun beynimde,
Bir ağaç dibinde yatsam.”