Bir çeviri
Orhan Kemal, Fransızca çalışma işini de ciddiye almıştır. Anılarında
bahsetmemesine rağmen çeviri denemeleri de yapmıştır.
Paul Eluard’ın ülkemizde de çok bilinen bir şiirini Bursa Cezaevi’nde
şöyle çevirmiş:
Bir Tek Düşünce
Mektep defterimin üstüne
Rahlemin ne ağaçların üstüne
Kumun üstüne, karın üstüne
Adını yazdım.
Okunmuş,
Şiirde anlattıklarını işte o anda hissetmiş Orhan Kemal. Patronu
yumruklamak istemesinin nedeni de yine aynı sayfalardan anladığımıza
göre, kızın çenesini okşamasıdır, onun gözlerinin önünde...
Baba Evi'ni okumaya devam edelim:
“Birden onun iskarpinler... Başımı kaldırdım, o, mavi mavi gülüyor..
'Siz, Ermeni misiniz?’
‘Hayır...’
‘Ya?..’
’Ben Türküm.’
‘Ben Rumum, yani Yunanlı... Şu litograf ustası yok mu, barba Dimitri?’
‘Evet...’
‘Babamdır...’
‘Bekle!’ dedi, kapıya yürüdü, durdu:
’Adın neydi senin?’
Adımı söyledim.
‘Benimki Eleni...’ dedi."
İşte şiirlerdeki Eleni! Litografta çalışmıyor ama, litograf ustasının
kızı. Belki babasının adı da Dimitri değil. Belki Orhan Kemal,
Bursa Cezaevi’nde onlarla beraber yatan Dimitri’nin ismini vermiştir
babaya. Ve anlaşılan o ki Orhan Kemal bulaşık yıkarken henüz
tanışmadığı Eleni’yi değil de, Naciye’yi düşünüyor. Bir şiir de
iki kadın için birden yazılmaz ya! Birazcık kurgu oluversin...
Kitapta, kardeşinin ismi Niyazi’dir. Ne yazık ki, lokanta işi
fazla sürmez. Bir süre sonra iflas ederler ve bu nedenle lokantayı
kapatırlar. Orhan Kemal epey iş aradıktan sonra babasının arkadaşı İbrahim Bey’in yardımıyla bir matbaada iş bulur: Matbaatül Haceriye’de çalışacaktır. Bu matbaaya sık sık girip çıkan sarı saçlı bir kız vardir. Onu her gördüğünde bir tuhaf olur, içine bir sıcaklık yayılır.
"Ooof of, şu dünya! Şu babam, annemler, kardeşlerim filan olmasa...
Dünyada yapyalnız olsam... Çenesine bir yumruk patronun, kızı bileğinden çeksem, yallah... Binsek limandaki üç bacalı bir vapura, vapur bizi Amerika'ya götürse!”
“Niyazi’yle dükkanda yalnızdık. 0 kap yıkıyordu bense saçlarımı ıslatmış
ayna karşısında tarıyordum. Naciye geldi. Aynadan gördüm. Göğsü fazla açık
beyaz bir dekolte giymişti. Başında kocaman bir pembe fiyango"
Yıl 1931, Orhan Kemal’in babası avukat Abdülkadir Kemali
Bey, siyasi nedenlerle yurtdışına çıkmak zorunda kalmış, bir süre
sonra ailesini de yanına aldırmıştır. Orhan Kemal, ilk kitabı olan
Baba Evi'nde bu dönemi öyküleştirmiştir. Bir Beyrut Hikâyesi'nin
sahnesi, bu kitapta görülür.
Abdülkadir Kemali’ye Lübnanlı olmadığı için avukatlık yaptırmazlar.
Abdülkadir Bey, hanımının bileziklerini bozdurup sermaye
yapar ve Burç Meydam’na çıkan sokakların birinde küçük bir lokanta
açılır. Bu lokantada Orhan Kemal ve kardeşi, bulaşıkçı ve
garson olarak gene bir Türk mülteci olan aşçı ile çalışırlar. Baba
pek lokantaya uğramaz. Orhan Kemal biraz utangaç da olsa çapkınlığa
başlamıştır, yaş on yedi:
“Niyazi’yle dükkanda yalnızdık. 0 kap yıkıyordu bense saçlarımı ıslatmış
ayna karşısında tarıyordum. Naciye geldi. Aynadan gördüm. Göğsü fazla açık
beyaz bir dekolte giymişti. Başında kocaman bir pembe fiyango."