.
.
Hiç düşündünüz mü
Yaşamın kederli maskesinin gölgesi altında
Yüzlerini gizleyen
Sizler
Bu üzücü gerçeği?
Bugün yaşayanların
Bir başka dirinin posasından başka, bir şey olmadığını?
Sanki ilk gülüşünde
Yaşlanıp gitmiştir bir çocuk
Ve nasıl güvenebilir şimdi bu yürek
-Bu asıl sözleri değiştirilmiş, bu bozulmuş mezar yazıtı-
Bu yasa kesmiş saygınlığına
Kendisinin?
Belki de var olma alışkanlığı
Ve yatıştırıcılar
Çoktan tüketmiştir insanın
Saf ve yalın iskeletini
Belki de ıssız bir adaya
Alıp götürmüşlerdir
Ruhlarımızı
.
.
.
.
Vakitsiz birer ölüm sanki geceler
Bir bakımlık ay düşüyor herkesin payına
Ve hiç dönüp de soran olmuyor
Eklenen hangi düşler bir sonraki sabaha
.
.
aynı evde uzun yaşamanın sıkıcı sorusu
duvarın nefesi musluğun akış sesi
haftanın günlerinden biri hep salı
ekmek uçmuş mutfaktan
halıda salgın bir güneş tepesi
dışarıda
yaprak farkıyla ayrılırken ağaçlar
.
.
aslında önce evleri sevmeye giderdi sesin
caddeleri sokak gibi sevmeye giderdi sesin
giderdin! ödü kopardı bütün eşyaların
sonra kuyu kuyu dolaştığım mahcup sular söyledi
yüzünüze güller
üzgün evler bozuk rüyalar
aslında bana herkesin uzağı var dendi
Âh, bir güvercin gibi kanatlarım olsaydı
Uçar ve huzurlu olurdum
Çünkü şiddeti ve kavgaları gördüm
Bu dünyada çok acı çektim.
Bu dünya gebe ve haksızlık doğuruyor
Allah'ım, senin gücün ve senin huzurun dışında
Nereden sığınak bulurum?
Eğer şafağın rüzgarlarına asılsam ve denizin derinliklerinde yaşasam
Yine de elinin ağırlığını üzerimde
Ve böylece ertesi güne başlarız tekrar.
Geçmişin aynı yerleşik kurallarıyla
Büyük, şiddetli neşelerden kaçabilseydik
Büyük acılardan da kaçabilirdik.
Yolunu kapatan taşın etrafından
Zıplayıp geçen kurbağa gibi.
Guy-Charles Cros
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüyâ rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgârda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükûtu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim...
Böyle yalçın dağlarda sessiz dolaşanlar kim
Köyler, ufka dizilen tozlanmış birer resim
Yollar, köyleri saran eskimiş çerçeveler...
Sesler çıkmadan söner paslı çıngıraklarda
Yassı tabanlarını sürükler bir kenarda
Boynu kısa develer, boynu uzun develer...
Günle birlikte erir uyuklayan mor dağlar
Ekilmemiş tarlalar, çalı bitiren bağlar
Döker her kalbe kırık bir lambanın isini...
Adımlar derinleşir renklerin vedaında
Bir dua okur gibi gezdirir dudağında
Deveci türküsünü, yolcu sevgilisini...
Senelerce senelerce evveldi
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı bileceksiniz
İsmi; Annabel Lee
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni
O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi