Kitabın ana karakteri olan H.H’nin çok üstüne gidildiğini ve bu karakterin, sırf kendi kişiliğinden, alışılagelmiş yaşam biçiminden ve zamanla yapılan yoğun “Cemiyet” baskılarından dolayı kendine büyük haksızlık ettiğini düşündüm. H.H’nin hissettiklerinin herkes tarafından hissedilebileceği, düşündüklerinin her fani tarafından düşünülebileceği beklenir. Düştüğü gafletlere birçok insanın da düşebileceği aşikardır. Onu bu hale düşüren; herkesi -ki bu “herkes” bir zamanlar onunla meşgul olurken çok mutlu olduğu Cemiyet’in ta kendisiydi- memnun etme, herkese yetişebilme hırsıydı belki de. Mamafih insanın aslında tüm ihtiyacı, kendine yetişme hırsı olmalıydı. H.H’ın kendinin farkına varamaması, Cemiyet tarafından alenen söylenen sözleri, kendisi için yapılan eleştirileri üzerine hiç yorum katmadan direkt olarak kabul etmesinin, Cemiyet ne derse desin, boyun eğmesinin, kendine, onlar gibi tek bir pencereden bakmasının altında yatan sebep tamamen kendini uzun zamandır alıştırdığı anlayış ve yaşam tarzıdır. Büyük bir körlükle kendinin farkına varamamak, başkasının onun farkına varmasına izin vermek, H.H’ın kendi boynuna taktığı en dar, en ölümcül tasmaydı. Bir dönem bir yerde çok mutlu olmak, her dönem orada mutlu olabileceğimiz anlamına gelmez. Bu yere olan arayıştan vazgeçmek gerek denemez fakat saplantılı bir şekilde sadece o yeri aramamak, sadece o yerde mutlu olmaya ısrarcı olmamakta büyük fayda var. Başka yerlerdeyken yaşadığımız mutluluklara da samimiyetle inanmamız gerek. Kitabın sonundaki heykeller için hissettiğim tek şeyin acıma duygusu olduğu tahmin edilebilir.