Birisiyle tanıştığımda ona yaklaşır, içten bir şekilde elini sıkar, göz teması sağlar ve ardından bir adım geriye çekilerek ne olacağına bakarım. Genellikle üç karşılıktan biri gelecektir; (a) kişi olduğu yerde kalır ve bu mesafede kendisini rahat hissettiğini; (b) kişi bir adım geriler ya da belli belirsiz bir şekilde uzaklaşır ve kendisine daha fazla alan sağlamak ya da başka bir yerde bulunmak istediğini; (c) kişi bana doğru bir adım atar ve benimle birlikteyken kendisini rahat hissettiğini anlarım. Gösterdiği davranıştan gocunmam söz konusu değildir çünkü bu fırsatı karşımdaki kişinin hakkımda ne hissettiğini anlamak için kullanmaktayımdır.
Affetmek sizi özgürleştirmez, değersizleştirir. Affetme baskısı sizi travmanıza bağlı tutar. Öfkeniz, travmanın ateşini harlar. Oysa öfkeniz değerli, onu hak etmeyenlere sunmayın. Kendinizi değil, canınızı yakanı içinizde değersizleştirin. Bu, iyileşmenizin ilk koşuludur.
Tunç Tataker
Sorun, birçok insanın yaşamları boyunca bakmasına rağmen tam olarak görememesidir. Ya da kılı kırk yaran ünlü İngiliz detektifi Sherlock Holmes’un, ortağı Dr.Watson’a dediği gibi:
“Görüyorsun ama gözlemlemiyorsun.”
Aşk, dünya ve ahiret parıltılarını siler, çünkü kulluk dünyasında cennet ve cehennem diye kavramların hükmü vardır ama aşk dünyasında ne cennetin ne de cehennemin bir değeri vardır. Adem bunu bildiği için sekiz tane cenneti gidip bir buğday tanesine sattı.Bu durumu ona soran Rabbimiz:
"Ey Adem !Cennete girmenin değeri nedir?"sorusuna Adem:
"Ya Rab! Cehennem ateşinden korkan birisi için cennet bin cana bedeldir ama ya Rab! Senden korkan biri için, cennet bir buğday tanesi etmez." dememiş miydı? Hani bizim ölçülerimiz bunlardı, babamız durumu anlamış ve şeytanda olmayan o mükemmel aşkı idrak etmişti? Hani o ağır yükün altına hiçbir Mahlûkat girememişti?