Bu kente yağmasın yağmur, sevgili.
Cadde, sokak ıslak zaten.
Ve zahmet edip esmesin rüzgâr.
Uğultusu kulaklarımda gidişinin, dal kıpırdamazken,
Söyle de sussun herkes,
Ölmeye ihtiyacım var azıcık.
Gözlerimi kapadım
Küçük bir zaman dilimi
Rüyama gelsen bir an
Sihirli bir atmosfer
Başım dönse
Yıldızlar düşse saçlarıma
Senin kollarında
Sarmaş dolaş dans etsek
Işıklı caddelerden geçsek
Gramofom eşliğinde
Fosforlu sokak lambası
Yanıp sönse
Ölsem gam yemem
Cenneteyim seninle....
Haziran
Bıraktım savaşmayı, üstü başı kir içinde topallayan bir sokak hayvanı gibi oturdum izliyorum olanı biteni. Parıltı kalmadı gözümde, hayal kurmaya çalışmak bile kesiyor nefesimi. Bir el dahi uzanmıyor bana. Yitikliğimi uzaktan gören bile anlıyor hiçbir elin çare olmayacağını. Ümitsiz değilim ama yitti tüm masumiyetim. Ne dersin affeder mi beni Allah ?
Eşim iyidir, sözünü önce sabah namazına bakarak konuş.Namazda pek gözü kulağı yok ama evliya gibi adam olmaz. Madem sabah namazına kalkmadan evliya olunuyor, şeytanlık nerde kaldı? O zaman şeytan da evliya olur. Sabah namazı ümmetiyiz. Konuşma biter. Sabah namazı konusunu niye bu kadar yükselterek konuşuyoruz? Siz de tahmin edersiniz ki imkânlarımız arttıkça, asansörlü binalarda oturdukça, sokak başında camilerimiz inşa edildikçe -ne hikmettir- sabah namazı sayısı azalıyor. Sıla-i rahim Allah'ın emridir, deyip bir akraba ziyaretine gidelim diyoruz, o gün sabah namazı kaçıyor geç saate kadar oturduğumuz için. Allah nimet verdikçe sabah namazına on dakika daha önce kalkmamız gerekirken hep sabah namazı zarar görüyor. Cami beş kilometre ötedeyken namazda on kişi vardı, cami burnunun dibine geliyor ama cemaat sayısı aynı kalıyor. Sabah vaktinde apartmanların ışıkları yanmadığı sürece Allah'ın rahmeti inmiyor demektir.
GÜN SABAH İLE BAŞLAR