1 Mayıs günü Taksim alanında dış güçlerin güdümünde olan Rus ve Çin yanlısı uşaklarını, TKP' nin en büyük organı DİSK yönetiminde dövüştürülmüş be tarihi İstanbul şehrindeki ilk deneylerini yapmışlardı. Bunda Amaç, hem Türkiye'de iç savaşın yapılabileceğini, buna müsait bir idari gevşekliğin olduğunu ispatlamak, hemde devleti anarşiyle mesgul edip, seçim oncesi chp ye anarşi önleyici sloganını kaptırmaktı. Hemen şöyle bir soru gelebilir akla. Neden bunun için solu birbiriyle kavga ettirsin emperyalizm? Kavha gerekliyse, solu karşıt görüşüyle, orduyla, polisle kavga ettirebilirdi. Haklı bir soru. Ancak, devlet güçleriyle sol Gaziantep'te, Uşak'ta karşı karşıya getirilmiş, fakat tecrübeli Türk ordusu onlara bu fırsatı tanımamış ve bundan bir sonuç alınamamıştır. Solun karşıt görüşü olarak bilinen en güçlü örgüt Ülkü Ocakları'dır. Bu teşkilatın mensupları tarihi tecrübelere ve yüksek disiplin duygusuna sahip olduğundan, yönetimde kendilerinden başkasının etkisi altında kalmayan ve dış güçlere kesinlikle taviz vermeyen tutumuyla hic bir oyuna gelmemistir.Yani emperyalizm, Ülkü Ocakları'na müdahale imkanına sahip olmadığı için bu oyun da sahneye konamamıştır.
Bir tek, Allah rahmet eylesin, Muhsin Yazıcıoğlu orada onurlu bir duruş ortaya koydu. O zamanki sözleri önemlidir: "Namlusu millete dönük olan bir askere selam durmam!" dedi. O zaman 5'li çete "Türkiye İran olmayacak!" diye bir türkü tutturmuştu, tamamen algı üzerine kurulu bir slogan. Allah razı olsun, Muhsin Yazıcıoğlu "Türkiye İran olmayacak ama Suriye de olmayacak!" dedi. Onların yedi milletvekili vardı yanlış hatırlamıyorsam, yedisi de dimdik durdu. Tabi Hoca'nın Muhsin Bey'e sevgisi, Muhsin Bey'in de Hoca'ya saygısı çok büyüktü. Hoca onları kardeşi, evladı gibi görüyordu. Hatta bir keresinde merhum Muhsin Yazıcıoğlu bana "Ağabey Erbakan Hoca'ya söylesen de bize talebesi gibi muamele etmese." demişti.
Sayfa 222 - Milli Gazete Ankara Kitap KulübüKitabı okudu
Sevgili Gökçen Çatlı öncelikle hayat hikayenizi yani özel hayatınızı bizimle paylaştığınızdan ötürü size burdan teşekkürlerimi borç biliyor ve bundan sonra ki yaşamınızda başarılar diliyorum.
80'lerde patlayan memleket kavgası olaylarında, akılcı ve ılıman bir politikayla ''emirde robot fikirde kulis'' teziyle efsaneleşen BAŞKAN;
Birinci adam
Yine suikast olarak düşündüğüm olay ile ilgili bildiklerim dışında hiç yeni bilgi edinemediğim kitap oldu.
Kitap Muhsin Başkanın hayatını anlatıyor.Partisi,hapishane yılları ve acıları her şey anlatılıyor.Bir bölümde partisinden,ideallerinden,ambleminden bahsediliyor.
Malum olaya gelindiğinde televizyondan bildiklerimiz kadarı anlatılıyor.Kitabın son bölümü ise Devlet Denetleme Kurulunun raporu ile son buluyor.Merakla okuyorsunuz ancak merak ettiklerinize bir cevap bulamıyorsunuz.Dil ve anlatım bakımından sıkıntısı yok.
Ana, ağlama gayri
Tenime dokunuyor gözyaşların... Ürperiyorum...
Son uğurlayışın değil ki bu.
Savaş yeni başlıyor daha.
Değişen sadece, sadece ardımdan okuduğun
Ayete' el kürsi yerine, şimdi fatiha...
N'olur Ana yetişir.
Kapanma tabutumun üzerine bu kadar, kapanma Ana...
Yıldızları göremiyorum...
Muhsin Yazıcıoğlu
Türkiye ne çektiyse;
sahte Atatürkçülerden,
sahte cumhuriyetçilerden,
sahte milliyetçilerden,
sahte İslâmcılardan,
sahte demokratlardan ve yalancı siyâsetçilerden çekti.
Siyâseti sahtecilik ve yalancılıktan kurtaracağız.
Kitapta Abdullah Çatlı ve Muhsin Yazıcıoğlu hayati anlatılmakta
Önce Çatlınin hayrati anlatılmış
Çatlınin hayatı devlet içinde çok kısa sürdügünden hayatından çok iddianamelere yer verilmiş ve sürekli birbirini tekrarlıyor aynı konuyu en az beskere yeniden okuyorsunuz
Yani Çatlınin anlatımı çok başarısız bilmiyorum belkide anlatılacak şeyin az olmasındandir
Lakin Muhsin Yazıcıoğlu nün hayati çok sade ve anlaşılır olmuş
Okurken çok net anlayacaksınız ve Muhsin Yazıcıoğlu nün ne kadar sağlam bir imana sahip olduğunu son sayfalara doğru tam anlamı ile anlayacaksınız
Kitap Muhsin başkanla güzel
Çatlınin hayatını bı kac sayfa okuduktan sonra Muhsin başkana geçebilirsiniz
Yada direk Muhsin Yazıcıoğlu yu anlatan bir kitap alın
Kısaca kitap vasat
Gardiyanların ayak sesleri koğuşun kapısında son buldu, getir dikleri genç bir mahkumu bıraktılar ve gittiler. Yeni gelen genç içeridekilere selam verdi ve kendisine gösterilen boş yere oturdu. Koğuştakiler ona hoş geldin, geçmiş olsun dediler.
İçlerinden en yaşlı ve olgun olanı gencin yanına yaklaştı ve ona ilgi gösterdi, bir anlamda sahiplendi.
Dışarıda birlikte yaşamanın yolunu bulamayanlar, hücrede birlikte yaşamanın kültürünü geliştirebildiler.
Onun için yeni gençliğe benim tavsiyem, nüansları derinleştirerek farklılığa dönüştürmek ve onları bir çatışma sebebi yapmak yerine, nüanslarımızı zenginlik sayarak, fikirlerimizi yaşama tarzlarımızı birbirimize dayatmadan, birlikte yaşamanın yolunu bulmak zorundayız.
-Muhsin YAZICIOĞLU