Hiçlik diyalektiği üzerine en az Hegel kadar olgusal mekanizmaya dayandıracak binlerce argüman ortaya atabiliriz. Neden mi? Sorumuzu sona saklayalım. Hegel de sona saklamıştı, ömrünün sonuna yaklaşırken nedenini sormaya vakti yetmemisti.Çünkü kimsenin vakti yetmez bu soruyu sormaya, sorarsa an meselesi de heba olur .Varoluş bize bunu sunuyor, asıl sormamız gereken soruları sona saklamamız gerektiğini, yaşamın yalnızca an meselesi kuantumist bir açıdan yokluğa sürüklenmiş bir oluşun kuklaları olduğumuzu, yöneticilerin soytarı, zenginlerin barbar, halkın ise hebaya döndüğü bir zamanenin aktörleriyiz. Sürüklenerek gittiğimiz bir bataklıkta kimisi yöneticinin soytarılığına tutunarak; memur,politikcı kimisi zenginin barbaryetine tutunarak sahtekâr olur. Bataklık öylece sürüklenir gider. Geriye kalanlar halk için mücadele verdim der. Ve sonunda lağam çukuruna düşer. Soytarılar işe koyulur; politikacılar lağam çukuruna sıçar, memurlar da olabildiğince sıvazlar. Halkına seslenişler yaparlar, kahramanını kendi içinden seçerler, memurlar ise bunu bataklıktaki halka anlatır. Zenginler bataklığı derinleştirir, halk yalnızca kendisinden yukarı bakar etrafını göremez kör olmuşlardır. Etrafına bakabilen insanı lağam çukuruna atmışlardır. Ve bu böylece devam eder tarih tekerrüre uğrar.
Devam eder çağdan çağa tüm yönetim, zengin, halkın ortak bir noktası doğar; ölüm ve hiçlik. Ve sonunda herkes eşitlenir.