Üstün DÖKMEN...
Çocuğumuz düşüp kafasını masaya çarpınca biz hemen masayı döveriz, "eh masa ehhhh sen niye orada duruyorsun!" diye, çocuk masa orada durmasa kafasını çarpmayacağını sanır ve büyüdükçe yaptığı her hatayı yükleyecek birini veya bir şeyi mutlaka bulur. Malum... Kızının mezuniyetini izlemek için Balıkesir'den Erzurum'a gelen başörtülü
“Coğrafya kaderdir.” Hayat herkese eşit şartlar sunmuyor. Bu coğrafyanın suçumu yoksa Tanrının adil olmayan adeleti mi? Kimimiz başkalarının yaşadığı hayatı yaşayabilmek için çocukluğumuzu gençliğimizi feda ederek bir hayat yaşıyoruz… Tabi buna yaşamak denirse. Bizim uğrana çocukluğumuzu, gençliğimizi feda ettiğimiz yaşayamadığımız ve kursağımızda kalan onca hayaller. Yaşanmamışlıklarla geçen bir ömür. Burda kaybolan hayallerimiz, çocukluğumuz ve gençliğimiz. Bu kayıpları bana yaşatan Tanrı mı Coğrafya mı? Tanrı beni onun sınavından geçip geçemediğim için ödül verecek veyahutta cezalandıracak. Peki benim kaybolan yıllarımın yaşayamadığım hayalerimin sorumlusu kim?
Reklam
...Kayıplarımızın sorumlusu teknoloji değil yalnızca bizleriz, hatırlama yerine unutulmayı seçmemizin tek suçlusu biziz. Ne var ki yaptığımız kötü seçimlere bahane bulma ve sebepler üretme konusunda ustayızdır... Manguel
“BÜYÜMEK” Çoğumuz büyümeyi yaş almak ve belirli konumlara gelmiş, belirli tanımları almış olmak zanneder. Oysa büyümenin asıl tanımı, hayatınla ilgili yaptığın tüm seçimlerin sorumluluğunu üzerine almaktır. Filanca beni böyle yönlendirdiği için şunu yaptım demek bir bahanedir. O kişiyi yetkili gören ve yaptığının doğru olup olmadığını araştırmadan
Kendimizin en büyük düşmanı yine biziz, tabi en büyük dostu olmayı da başarabiliriz ama çoğunlukla kendimize düşman olmayı tercih ediyoruz nedenini anlamadığım bir şekilde. Bir başkasının yaptığı şey için bile kendimizi suçluyoruz. Yahu o şeyi sen yapmadın, sorumlusu sen değilsin, cezayı da kendine kesmeyi bırak, demeyi başaramıyoruz. Örnek vermek gerekirse, değer verdiği birinden mesaj alınca, gördüğü dakikada cevap veren insanlar vardır ve karşıdaki görse bile saatler sonra ya cevap verir ya da hiç vermez, durum böyle olunca kişi başlar kendini yermeye; ben aptalım, ben salağım gibi cümleleri sıralar birbirinin ardından. Allah aşkına kendine gel, bunu yapan bir başkası, sen değilsin, neden her şeyin faturasını kendine kesmeye meyillisin bu kadar. Sen, tek başına bir dünyasın ve bu dünyada kimsenin depremler yaratmasına, büyük yıkımlara yol açmasına izin verme. Her ne olursa olsun, kendine verdiğin değer başkalarına verdiğin değerin karşısında nefes nefese kalmasın...
Bugünün itirafı: Papel'deki gibi bir soygun planı yapılsa, karşıma profesör gibi bir adam çıksa ve ekibinde yer alıp almayacağımı sorsa, gönül rahatlığıyla evet derim. Ama sonunda ölüm var dese, 'profesör, bu kadar kokuşmuşluğun, yozlaşmışlığın, adaletsizliğin, hırsızlığın içinde biz zaten yaşamıyoruz ki, yalnızca nefes alıp veriyoruz, hepimiz boğamıza kadar boka batmışken bütün ahlaksal yargıları tozlu raflara kaldırıyorum. Böyle ahlaksız bir dünyanın ahlak yargıları da ahlaksızdır' derim ve gülümserim. Profesör de, "sen iyi edebiyat yapıyorsun, yaptığımız planları kağıda geçirmekten, biz öldükten sonra bizim onurlu mücadelemizi anlatan şiirleri yazmaktan sen sorumlusun" der ve anarşist, zeki ekibin içinde saygıdeğer bir yerim alır. Daha ne isterim? Oh, mis!
Reklam
186 öğeden 51 ile 60 arasındakiler gösteriliyor.