İşin özü şu ki, varoluşumuz içerisinde, araştırmak, sorgulamak, anlamak ve anlam yüklemek gibi birbirinden farklı dallar da bulunmaktadır. Renkli gibi görünen ancak ruhsal sıkıntılar devreye girdiğinde ortaya tamamen soyut renklerin girdiği bir tür karmaşalar bütünü çıkar. Bu zincirleme oluşum insanın sosyal bağlarından tutun, içsel bağlantılarına kadar etki eder ve biçimlendirir. Biçimlenmiş bir bilinç harika düşünceler oluşturmakla birlikte şahane hayalleri de beraberinde getirir. İşte tam da burada ruhsal yapının düşünce sistemi ile birlikte nasıl bir arada çalıştığı kavramı ortaya çıkar. ~ B ~
Koltukta Ben
18 Ocak 2015 İstanbul En son ne düşünmüştüm? Az önce, aklımda olan ne idi? Şimdi, o zaman mı? Az önce de yine, bunu mu düşünmüştüm? Sorular, sorular, sorular… Gözümü açsam odanın içerisinde yine aynı düzeni, yine aynı eşyaları ve yine aynı zamanı hissedeceğime eminim. Hayır, bundan o kadar emin olamam. Çünkü zaman aynı zaman değil, o an
Reklam
Taha Abdurrahman’ın felsefesine dair bazı mülahazalar -II- Bir şeyin mümkün olması başkadır; meşru olması bambaşkadır. Her türlü teknoloji mümkün müdür? Evet, mümkündür. Bu imkan, her türlü teknolojinin üretimini meşru kılar mı? Seküler anlayışa göre, kılar. Ancak manevî bakış, ahlaka dayanır. Ahlakın yönlendirmesini dikkate alır. İnsana zarar
Kabul etmeyenlere
Asıl yatırımın hislere yapılması lazım. Biliyorum kaba tabirle karın doyurmayan soyut bir düşünceyle insanlar neden uğraşsın. Meselede bu zaten asıl anlamsız olanların somutlaştırılması. Ne o zaman yatırım: büyülü ilhamların bu yozlaşmış çağdan her ne kadar zor olsa da yüz çevirmesi lazım bir an önce. Potansiyellerin bu anlamsız yarışa zorlanıp içlerindeki çocukların feda edilmemesi, ara sıra bilmedikleri bir bilinç ya da çok eski rüzgarların genleri yoluyla artık belli belirsiz estirdiği isyan rüzgarlarını hissetmeliler artık; gönüllerinde çalan davul sesleri.. İradenin aslında kendilerinden ne kadar bağımsız, kendilerinden öte bir sistem tarafından kontrol edildiğini görmeliler. Yeter ki hissetsinler artık doğa bile yadırgıyor bu uyuşmuşluğu.
Aforizmalar 3
İslam'ın insandan ilk istediği şey ahiretten ziyade dünyanın nasıl bir yer olduğunun zihinlere nakşedilmesidir. Bu istek insanın ayaklarının toprağa sağlam basmasını sağlar. Bunun ardından gelen ikinci istek ise ahiretin dünyadan çok daha önemli olduğu vurgusudur. Bu iki cümleyi birleştirecek olursak dinin istediği şey dünyaya sağlam basmakla konumsal kaybın engellenmesi ve gövdenin yukarısının gökyüzüne açılmasıyla ahiretin daha önemli olduğu vurgusudur. Bu bilinç o kişinin niceliksel boyunu ve enlemini yok ederek bütün dünyayı kaplayan bir boyut kazanmasını sağlar. Eğer toplumdaki din anlayışı dünyayı tanımlamadan ve tanıtmadan salt tasavvufi ve soyut bir din anlayışıyla hareket ederse, ayakları yere değmeyen(dünyadan kopuk) ve fakat kendisi gökyüzünde olan, neticesi ancak her yere başı döner bir uyuşuklukla bakan bir anlayış ortaya çıkarır. İşte bu noktada bilmeliyiz ki dünyadan kopuş - yani ayaklarımızın zeminden çekilmesi- ancak ölüm anında gerçekleşecek olup, ancak bu aşamadan sonra gökyüzündeki yerimizi alacağımız gerçeğidir. İnsanın zemine sağlam basmasıyla birlikte bulutların üstündeki hakikatin farkında olması, işte ancak bu koşullar gerçekleşirse İslam'ın istediği profilde bir kişilik oluşmuş olur.
VAR MI SİZİN DE BÖYLE CİNNETLERİNİZ? “Deliler ile benim aramdaki tek fark, onların bunu kabullenmemesidir. Oysa ben biliyorum deli olduğumu.” diyor, sürrealist ressam Salvador Dali. Dünyanın büyük çoğunluğu onun deli olduğuna, geri kalanıysa dahi olduğuna inanıyor. Hem deli olmak, dahi olmaya engel mi? Ya da tam tersi; dehalar da bir gün
162 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.