Ben gidiyorum; doğduğumda nikâhlandığım ve son nefes diye zaman tayin ettiğim buluşmaya gidiyorum.
Korkmuyorum. Ardımda pişmanlıklarım var ama üzgün değilim.
Kırgınım. Sözünü unutanlara, kardeşinin elini tutmayanlara, düşeni kaldırmayanlara, Allah için gözyaşlarını sakınanlara, resimlerimizi "layk" için kullanıp gördüklerini yaşanmamış
“Mağlub olmuş kimseler; bayraklarında, elbiselerinde, inançlarında, tüm durum ve alışkanlıklarında galip gelmiş olanı (güçlü olan) takip etmekten her zaman hoşlanırlar.”
•İbn-i Haldun
Siir tarafndan ihmal edildiğim bütün zamanlarda, kendi halime, yalnızliğıma zalimce bir hayranlık duyuyorum. İçim kabarıyor, bıraksalar da ıssızlarda başım önümde, kendime gömülerek dolaşsam. -Yüzüm uçsuz bir çöle dönük dursam, korksam. Hemen arkamda kentler, yeşillikler, insanlar ve ilişkiler olsa bile.
Yazdığım bütün şirleri benden çalmişlar gibi özlüyorum. Onların sahibi olmadığımın bundan daha inandırıcı delili olabilir mi? Hiç olmazsa yalnız bana ait bir tek şiirim bulunsaydı.
Var olmak hevesim işte böyle başkaldırıyor. Fakat masum olmasına, bağışlanabilmesine çalışıyorum. Onu eğitiyorum. Onu okşayarak yatıştırıyor
ve kalın parmaklıkları aralıyarak ağına düştüğü insanperestlikten özgürlüğe kurtarıyorum.
İki üç saat süren sohbetlerinden sonra, gafletimizin derinliklerinden çıkarıp, kalbimizin ve omuzlarımızın üzerine koyduğu sorumluluğumuzun tahammül edilmez ağırlığı ve hüznü içerisinde evlerimize dağılırdık.