Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Su Düzen

Su Düzen
@su_duzen
Ben edebiyattan ibaretim
SNÜ/ TÜRKOLOJİ YÜKSEK LİSANS
9 Haziran
69 okur puanı
Aralık 2018 tarihinde katıldı
Freud, bütün rüyaların egoist olduğunu ifade eder.
Reklam
MİT
Mit, bir halkın çocukluğu olarak belirleyebileceğimiz ve o halkın yaşamında uzun zamandır mevcut olmayan bir dönemden ortaya çıkar.
Freud:
“Rüya, çocukluk ruhunun bastırılmış yaşamının bir parçasıdır.”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kendini çevreleyen şeylere anlam yüklemek, insan doğasının derinliklerinde vardır.
İtalyancada kilidin çıkıntılı ve oyuk kısmına göre eril veya dişil anahtarlar vardır.
Reklam
Karl Abraham’ın iddiasına göre: “ Cinsel simgecilik Bütün yer ve zamanlarda insanlarda mevcut olan psikolojik bir fenomendir.”
Tipik bir rüya uyanık olduğumuz anlarda kabullenemeyeceğimiz arzular içerir. Bu gizli arzular kendini rüya yaşamında gösterir.
Çocuk için ölüm artık tek bir şey ifade eder: kişi artık yoktur. Günlük deneyimlerimiz bir çocuğun, sevdiği bir kişinin yokluğuna ne kadar kolay alıştığını gösterir.
Rüyalarda ve belirli ruhsal rahatsızlıkların semptomlarında, bastırılan arzular tekrar ifade bulur.
Reklam
Freud’un kuramına göre her rüyanın tabanında bilinçdışı bastırılmış olan bir arzu yatar.Herkes canlı bir acı duygusu hissetmeden asla hatırlayamayacağı olaylar deneyimler… Bastırılan hatıralar ve bunlarla ilgili arzular sadece görünürde unutulur.
Yazı, Saussure'ün deyişiyle "aynı anda hem faydalı, hem yetersiz, hem de tehlikelidir".
Edebiyat' bir gerçeklik meselesi değil his meselesiydi
Edebiyat olarak adlandırılan olgu yaklaşık olarak bu sıralar­ da doğmaya başladı. 'Edebiyat' sözcüğü daha önce yazının hem gerçeklere hem de kurmacaya ait çeşitli formlarını kapsamak üzere kullanılmıştı; ancak bütün yazının erdemleri, yazının tek ve özel olarak ayrıcalıklı bir türünde, şiirde temsil edilmektey­di. Şiir, özgün yazı türlerinin çoğunun peşinde olduğu formdu. 'Edebiyat' bir gerçeklik meselesi değil his meselesiydi, dünyevi değil aşkındı, toplumsal olarak geleneksel değil biricik ve öz­ gün olmakla ilgiliydi. Şiir soyutlamaları hor görüyor, yalnızca özgül ve bireysel olanla ilgileniyordu. Genel olgularla değil, nabzınızda hissedebileceğiniz şeylerle ilgiliydi. Bu açıdan ba­ kıldığında bir şiir teorisinden bahsetmek gerçekte çelişkili olur. Somut olanın bilimini yapamazsınız. Tekil olanın sistematik bilgisinden bahsedilemez.
Rasyonalistler ve ampiristler için sözel süsleme, insanı me­selenin gerçeklerinden uzaklaştırıyordu. Şekilsel gelişmeler somut incelemelere boyun eğiyordu. Mesela, eğer toplumsal adaletsizlikleri ele almaya hevesliyseniz, erkekler ve kadınların durumunun ne olduğunu gerçekçi biçimde bilmeniz gere­kirdi; bu durumda retoriğin veya fantezilerin işinize yaraması mümkün değildi. Onlar başkalarının yiyeceği yokken hayalle­ rinin tadını çıkarabilenlerin ayrıcalığıydı. Sözcük oyunları re­fahın düşmanıydı. Duygular dünyaya erişimin bir biçimi değil, dikkatlerin duygusal veya demagojik biçimde ondan başka yere çevrilmesiydi. Gelişmekte olan demokrasi, retoriğin otoriter üst tonundan endişeliydi -retoriğin siyasal kökenleri düşünüldüğünde bu ironik bir durumdu; ancak aynı zaman­ da kalabalıkların anarşik tutkularını heyecanlandırabilecek türde bir popülist retorikten de endişe duyuyordu.
Aydınlanma çağında hakikat sözel-olmayan, diyalojik-olmayan, şiirsel-olmayan, bağlamsal-olmayan ve et­kisel-olmayan bir hale gelmişti. İdeal olarak dilden bütünüy­ le bağımsızdı, ne de olsa -hakikatin aracısı olan- dilin kendi­si de ona yönelik potansiyel bir engeldi. Sözcüklerin belirsiz­ liği, anlamların açıklığını engelliyordu. Hakikat ayrıca çok daha uzmanlaşılmış, bölümlere ayrılmış bir hale geliyordu; retorik evrensel bir anlatı olmayı iddia ettiği ölçüde, artan oranda işlevinden oluyordu.
164 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.