Ölümün, ölümlülüğün ve öleceğinin çok iyi farkında olan Plath gerçekte ölmek ve ölümü yoluyla çürümek ve yok olmak değil,sonsuz olmak istemekteydi. Henüz on sekiz yaşında hayatinin en enerjik,en yaşam dolu olması gereken çağında dahi yaşamın 'an'dan ibaret olduğunu,sonsuz olanın 'simdi' olduğunu ve geçen her 'simdi'nin de ölmüş olan ve bir batakliga benzeyen bu geçmişte yer aldığını,buna göre değerlendirildiğini ve bir gun aniden gelen bir ışıltıyla ölümle buluşarak sozunu ettiği bataklıkta yerini alacağını düşünmüştür. Oysa bu,varmak istediği son değildir.