Talip Toktamış

Türklerde belirli bir etkinlik, temsil ve davranış sürekliliği vardı. Burada en önemli nokta Türklerin kurduğu imparatorlukların yapısıydı. Bu imparatorluklarda Türkler her zaman azınlıkta ve hoşgörülüydü. Öyle ki genel olarak kendilerinden olmayanları ne Müslümanlaştırmaya ne de Türkleştirmeye çalışırlardı. Bu devletlerde ancak bir avuç Türk yönetici olurdu. İşgal ettikleri yerlerde de yöneticiler birkaç yıl içinde Türkleşen ya da İslamiyete geçen Türk olmayan yerli unsurlardı; bunlar Türk gibi düşünür ve Türkçe konuşurlardı. Bu dönemde başarılar ardı ardına geldi. Bilginler, bilimsel araştırmaları yakından takip etmekteydiler, teknikleri Avrupa'da kullanılan tekniklerin üstündeydi; mali durum çok iyiydi; en modern silahlar kullanılıyor, en sağlam donanmalar yapılıyor, şehirler dünyanın en önemli ve en güzel yapılarıyla donanıyordu. Bu refah dönemi yaklaşık bir ila iki yüzyıl sürdü. Her açıdan doruğa ulaşıldığı bir sırada düşüşe geçildi. Düşüşün belirtilerini kimse öngöremedi. Timur Rönesansı 1400'lerden sonra ilk işaretlerini verirken, 1550-1600 yılları arasında çöküşün ilk belirtileri ortaya çıkmaya başlamıştı. XVI. yüzyıl sona ererken zirveye ulaşılmıştı ve XVII. yüzyılda da kayda değer bir gerileme gözlenmedi: tam hızla yol alan bir gemi, makineleri bozulmuş olsa bile hızından bir şey kaybetmeden uzun süre yol almaya devam eder.
Sayfa 234 - Kabalcı YayıneviKitabı okuyor
Reklam
Bir teokrasi sayılan Osmanlı İmparatorluğu gerçekte bir teokrasi değildi. Çünkü teokrasi, Tanrı'nın temsilcisi sayılan yöneticilerin sadece Tanrı adına ve onun için faaliyette bulundukları bir yönetim biçimidir. Oysa Osmanlı İmparatorluğunda Tanrı figürü genelde hükümdara hizmet etmesi için kullanılmıştır.
Sayfa 332 - Kabalcı YayıneviKitabı okuyor
Türkler, ilk Türk Müslüman imparatorlukları kurulmadan çok önce Islamiyete en büyük katkılarından birini yapmışlardı bile. Bu dine büyük düşünür Fârâbî'yi kazandırmışlardı. Soylu bir Türk aileden gelen Fârâbi, Buhara yakınlarındaki Vasic'de doğmuştur. Büyük oranda Farsîleşmiş bir Türk olan Fârâbi, Arap kültürüyle yoğrulmuştu ve eserlerini Arapça yazıyordu. (...) İkinci usta unvanını taşıyarak (birincisi Aristoteles'tir) felsefe öğretmeye başlamıştır. Fârâbi'ye göre felsefe evrenseldir, din inancından da üstündür. Çünkü tek bir doğru vardır, ancak herkes bu doğruyu farklı biçimlerde dile getirir. Ibn Sina, Ibn Rüşd ve Ibn Bacce üzerinde çok etkili olmuştur.
Sayfa 257 - Kabalcı YayıneviKitabı okuyor

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
O dönemin tüm gezgin dervişleri arasında Hacı Bektaş Veli özel bir yazgıya sahipti. (....) Dinin dogmalarına ve ayinlerine harf harfine uymayı pek önemsemeyen bir İslamiyet biçimi vaaz ediyordu. Hacı Bektaş Veli şarap içmeyi, raks etmeyi, topluluk halinde, hattâ büyük bir olasılıkla kadınlı erkekli yemek yemeyi öğütlüyordu.
Sayfa 247 - Kabalcı YayıneviKitabı okuyor
600 syf.
5/10 puan verdi
·
11 günde okudu
Sıfır
Onur Caymaz
6.7/10 · 30 okunma
Reklam
Reklam
624 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.