Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
"İnsan aşılması gereken bir varlıktır"
Öncelikle okuyun. Herkes okumalı. Bazen düşündüğümüz ama dile getiremediğimiz, bazen düşünemediğimiz ya da anlam veremediğimiz, bazen bildiğimiz ama kabullenemediğimiz şeyleri, Nietzsche adeta döve döve anlatıyor. Sıklıkla şiirsel bir anlatım kullansa da üslup sert ve acımasız. Kimsenin söyleyemediğini söylüyor. Hadi ya o kadar da değil derken
Olgunlaşmak için,olaylara bakış açını genişletmek için üst üste acılar yaşamak gerekiyormuş.Feride'nin büyük kayıpları ile kendinden önce yanındakileri düşünmesini okurken kendinizi başka alem de buluyorsunuz.Tabi ki zaman geçmiş öyle bir zaman ki Leman'in torunu Sevde'ye geldik.Artik halden hale ışık hızıyla geçenlerin
Sıcağı sıcağına biten bu kitapla ilgili hislerimi henüz gözyaşlarım gözümde kurumadan yazmaya karar verdim . Öyle etkilendim ki yüreğindeki acı ve coşkuyu anlatamam .
Yıpranmış bir hatıratı okumaya başlayarak 200 yıl öncesine , Mora yarımadasına , tarihe #tripiçekatliamı olarak geçen olayların olduğu zamana gidiyoruz Mete ile .
Mete genç
Çin’in Wuhan kentinde başlayan ve dünyayı saran Covid-19 her şeyi altüst eden bir salgındı. Bu kitabı okurken o zamanlara döndüğümü hissettim. Evlere kapanan yaşamlar, özlemler ve değişen düzenler… Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını tahmin etmiştik.
Peki ya insanlığın bu aciz halini fırsata çevirenlere söylenilecek bir söz var mı?
Her zamanki gibi başrolde para, hırs ve açgözlülük var… Milyon dolarlık anlaşmaların ardından bir tek maske bile üretmeyen şirketler, devletlerin içi boş uygulamaları, saçma sapan cezalar… Yaşanan tek gerçek ise o ekranlarda bir rakamdan ibaretmiş gibi algılanan binlerce insanın ölümü… Sanki bu olayların farklı bir versiyonunu şubat depremlerinde de yaşamıştık. İnsanların açgözlüleri, bencilleri kaos ve acıdan besleniyorlar maalesef…
Araştırmacı gazetecilik alanında Goldsmith Ödülü sahibi J. David McSwane, Pandemi A.Ş.’yi bir kaosun şifrelerini ifşa etmek, dizginsiz kapitalizmi ve onun yan ürünü olan açgözlülüğü biraz anlamlandırmak, gelecek nesillerin böyle bir krizle karşı karşıya kaldıklarında tam olarak ne yapmamaları gerektiği konusunda bir rehber olmasını sağlamak amacıyla kitabı kaleme almış...
Yoksa bunca korkudan ve acıdan sonra Covid-19 temalı bir kitabı okumak istemeyebileceğimizi kendisi de kabul ediyor. Ama biliyorsunuz ki maalesef tarih tekerrürden ibarettir ve insan da hep aynı insan.
Kitap bilgi ağırlıkta olduğu için çok akıcı bir okuma deneyimi olduğunu söylemem kendi açımdan. Konu olarak ilginizi çekeceğini düşünüyorsanız sindire sindire okumak daha yerinde olacaktır. Kitapla ve keyifle kalın.
·
Puan vermedi
Kitabın bu yazacağım bölümü o kadar dikkatimi çekti ve o kadar tanıdık geldi ki… Günümüz Türkiyesi ve sizde okuduğunuzda o kadar tanıdık gelecek ki…. “1922 ve 1936 yılları arasında Filistin’deki Musevi nüfusu, 84.000’den 352.000’e yani dört katına çıkmıştı. Bu zaman zarfında Arap nüfusu da, 900.000’e çıkmış, yüzde 36 artmıştı. Bu araya giren on dört yıl boyunca Musevi Toplumu Filistin’de güçlenmiş, Filistinli Araplar arasında milliyetçi bir hareket başlamıştı. Yıllardır Araplar Avrupa’dan göç eden Yahudilere arazi satıyorlardı. Kademe kademe arazi sayıları arttıkça Musevi liderler kendilerine ait bir devlet için baskı yapmaya başlamışlar ve Araplar Musevi istilasından korkmaya başlamışlardı. Çoktan 30.000 köylü Arap yani kırsal nüfusun dörtte biri arazilerin Yahudilere satılması ve birçok Arap arazi sahiplerinin başka ülkelerde olmasıyla evlerinden çıkarılmışlardı. Filistin kentlerindeki aileler fakirleşmişler ve birçoğu yeni gelen Yahudilere evler inşa ederek para kazanmaya başlamışlardı…” İşte eğer önüne geçilmezse canım ülkemin 10 yıl sonraki durumu şu anki Filistin’e dönecek. Şehit kanlarıyla alınan topraklarımız para ile Araplara parsel parsel satılıyor ve hiç kimsenin umrunda olmuyor…
Araştırmacı gazeteci David McSwane'nin Covid-19 salgınından kâr elde etme telaşının içine patlayıcı bir bakış açısı sunması oldukça cesurcaydı.
Kitabı yazma amacının arkasında, notlarıyla ve ses kayıtlarından alıntılarla durması ise başarılıydı. Bu kitabı yazma amacı iki yönlüydü. Birincisi, dizginsiz kapitalizmi ve onun yan ürünü olan açgözlülüğü biraz anlamlandırmak. İkincisi ise gelecek nesillerin böyle bir krizle karşı karşıya kaldıklarında tam olarak ne yapmamaları gerektiği konusunda bir rehber olmasını sağlamak... Yoksa bu kadar acı çektikten sonra Covid-19 temalı bir kitabı okumak istemeyebileceğimizin kendisi de farkındaydı. Ama herkesin bildiği gibi tarih tekerrürden ibarettir. Tarih tekerrür etmeden gerçeklerin sadece görünenlerden ibaret olmadığını okuyarak ve araştırarak öğrenmemiz gerekiyor. Çünkü bizler her şeyi biliyoruz lâkin hiçbir şey öğrenememiş gibiyiz.
İşte Pandemi A.Ş. görülmeyenleri göstermek adına eşsiz bir eser niteliğinde... Okuyun, okutturun. Arkada dönen kaosun merdiven niteliğinde olduğunun ve bunun görünmez bir düşmanla âdeta ekonomik ve psikolojik bir savaşa yol açtığının farkına varın. UNUTMAYIN, DÜNYA HİÇ BU KADAR ÇARESİZ KALMAMIŞTI. BU KAOSTA GERÇEK OLAN YALNIZCA GERİYE KALAN ACILARDI.
208 syf.
·
Puan vermedi
11. yüzyılın sonlarında başlayıp iki asır boyunca devam eden Batı dünyasının Doğu'ya yapmış olduğu tarihin en kanlı mücadelelerine geçmiş Haçlı Seferleri hakkında çok detaya girmeden bilgiler vermektedir. Özellikle ilk üç Haçlı seferi diğer beş seferden daha detaylı anlatılmış. Haçlı seferlerinin nedenleri ve başlaması ile ilgili doyurucu
"Günümüz uluslarının, eşitliğin köleliğe mi yoksa özgürlüğe mi, aydınlanmaya mı yoksa barbarliga mı, refaha mı yoksa sefalete mi taşıyacağı kendilerine bağlı." Sözleri ile kitabı sonlandiran yazar demokratik devlet yapısı, aristokrasi, eşitlik gibi konulara değinerek toplumların tek bir sistem tarafından yönetilmeye mahkum bırakılmasına yakınmaktadır.
O dönemlerde dahi insanların tek tipleme olmasına hayretle yaklaşmıştır.
1800 lü yıllarda yazılmasına rağmen günümüzden kesitler bulacaksınız. Okurken Tarih tekerrürden ibarettir sözünü anımsıyorsunuz.
DENİZ EREZ- FEODAL KÖKLERİMİZ
Avrupa'da, Roma İmparatorluğu'nun çöküşünü de hızlandıran Barbar akınları ile değişen demografik yapı, kısa bir süre sonra merkezi devletlerin otoritelerinin aşınmasına ve yerel güçlerin kendilerine iktisadi, hukuki ve askeri olarak iktidar alanı bulmalarına olanak sağlar. Pek çok alandaki paralel gelişmelerin bir sonucu olarak Avrupa, Orta Çağ dönemini feodalite sistemi altında yaşamaya mecbur kalır.
Toprak sahipliğinin bir siyasi güç haline geldiği; toprakların, üzerlerinde yaşayan insanlarla alınıp satıldığı bir sefalet dönemi yaşayan Avrupa, zamanla siyasi rotasını dini bir eksende birleştirecek ve Kilise merkezli bir otoritenin çatısı altında siyasi olarak yeniden şekillenecek; toplum, zorlukların bir türünden başka bir türüne doğru hızla geçiş yapacaktır.
Deniz Erez, bu ilk araştırmasında, feodaliteyi oluşturan süreci derinlemesine inceliyor, göçlerin, göç alan coğrafyadaki siyasi, ekonomik ve kültürel dokuyu nasıl paramparça ettiğini çarpıcı örneklerle açıklıyor. Hemen ardından da feodal düzenin getirdiği dağınık gücün bir dini bayrak altında nasıl birleştiğini, bu birleşmenin de nasıl karanlık bir çağ başlattığını izah ediyor.
Tarih tekerrürden mi ibarettir? Günümüz Türkiye'sine bakıp da o dönemle paralellik kurmamak, sebeplerin ve sonuçların açıkça ortada olduğu asırlar süren bu tecrübeden ders almamak mümkün mü?
