Yüzük Kardeşliği’ni okumaya başladıktan sonra aslında film ile kitap arasında ciddi farklılıklar olduğunu hatırlamış oldum. Böylece aklıma böyle bir yazı hazırlamak geldi. Bu yazıyı hem sizler için hem de kendim için yazıyorum (sonrasında dönüp dönüp tekrar okuyabilmek amacıyla aslında daha çok kendim için hazırlıyorum sanırım)
Filmlerle kitaplar
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir
Varlığın, fiyatları rasgele konulmuş, kötü yönetilen bir dükkândan farksız, incik boncuklar fahiş fiyatlıyken, değerli taşlar indirimde. Böyle devam etmekle, yakında iflas bayrağını çekeceksin demektir.
bende unutup gittiğin yalnızca bildiklerin değil
bilmediklerin
mecbur almaya geleceksin
çaresiz, bir gün
benim burada olmadığım bir gün
zamana işlemediğini göreceksin
pişmanlığın yanılmaz geometrisinin
birlikte yürümenin adımları
bizi yıllar sonra aynı sokaklara çıkaran
gecikmiş zamanlara ayarlı pusu
hayatımızı kurgulayan kayıp kader duygusu
yaslandığımız anıların benzerliği
bizi birbirimize imkân kılan
evet, geç kaldık tanışmakta
evet, eskisi kadar genç değiliz
ama ne çıkar bundan?
bir şişe şarap, bir koyu akşam
yılların açığını kapatmaya yeter bazen
yetmese de boş ver
geleceğe kalmayacak küçük soluklu şiirler
gibi kamaşan bir andır
yalnızca okunduğunda güzel bulunan
artık heyecanlandırmıyor beni
garlar, peronlar, benzin istasyonları,
uykulu mola yerleri, yabancılıklar,
bilmediğin dağ rüzgârlarıyla ürpererek uyanmak
bir gece vakti, dalgın bakışmalar
sonra uykusuz sabahlarda indiğin sahil kasabası
daha gövdene uyanmadan serin tuz, kıştan kalma dalgalar
bir yerlerde beklediğini sandığımız büyük rüyalar galiba artık heyecanlandırmıyor kimseyi
nicedir eksildi içimizden çekip gitme duygusu
eski neşesine bir türlü kavuşamayan kalbim
saçıp savurdu buraya gelene kadar
içindeki şarkıları
şimdi gündelik hayatın sade gürültüsü, kuru düzeni kuşatırken sessizliğimi
ardına saklandığım kelimeler
kadar bir hayat
ölmeden önce okunacak, yazılacak birkaç kitap
Neşenin Gücü #okudumbitti
#NeşeninGücü kitabı, okuyuculara derinlemesine bir keşif sunarak, neşenin hayatımızdaki önemini ve gücünü anlamamıza yardımcı oluyor. Lenoir, felsefeci, sosyolog ve dinler tarihçisi olarak geniş bilgi birikimini ve deneyimlerini kullanarak, hem Doğu’nun kadim bilgelik öğretilerini hem de Batı’nın modern filozoflarının
MEZAR TAŞIMDAKİ DÖRT MISRAYA BAKARKEN AĞLAYIŞINA
ağlama, sonsuzluğun kapısıdır bu taşlar
ağlama ki, onlarda feryât etmeye başlar
neden toprak olduktan sonra geldin yanıma
bir ömür nerde idin od düşerken canıma
mâdem acı çekmemi istemiyordun gülüm
neden yandığım halde, acı çekiyor külüm
mahrumun olsam bile, ağlama, kabrimde ben
dayanamam