Temsil kuramlarının temel görüşü şudur: görünenin aksine televizyon gerçekliğin herhangi bir parçasım temsil etmekten (yeniden-sunmaktan) çok, onu üretir ya da inşa eder. Gerçeklik görgülcülüğün nesnelliğinde varolmaz, söylemin bir ürünüdür. Televizyon kamerası ve mikrofonu gerçekliği kaydetmez, onu kodlar: kodlama ideolojik olan bir gerçeklik duygusu üretir. Dolayısıyla yeniden-sunulan gerçeklik değil ideolojidir ve bu ideolojinin etkililiği televizyonun görselliğiyle sağlanır. Böylelikle doğruluk iddiasını gerçeğin nesnelliği içinde konumlandırmaya çalışır ve dolayısıyla ürettiği her ”doğrunun” gerçeklik değil ideoloji olduğu gerçeğini gizler. Dolayısıyla televizyon, endüstriyel sistemin ekonomik alanda yaptığını göstergebilimsel alanda yapar. Endüstriyel sistem yalnızca mal üretimi ve yeniden üretimi yapmaz: son kertede ve kaçınılmaz olarak yeniden ürettiği şey kapitalizmin kendisidir. Televizyon da, telegörsel gerçeklik üretimi sırasında nesnel gerçekliği değil kapitalizmi yeniden üretir. Elbette bu maddi değil ideolojik bir yeniden üretimdir. Taklitçi (mimetic) yaklaşım, bir imgenin kendi göndergesinin bir yansıması olduğu ya da en azından olması gerektiği varsayımına dayanır. Kamera merceğini dünyaya açılan bir pencere olarak inşa eden bir saydamlık eğretilemesi üzerine temellendirilmiştir. Ancak, bu büyülü pencere gördüğümüz şeylerin imgelerini kaydedip dolaşımını sağlayabileceği gibi, imge ile göndergesi arasındaki gerçek ya da mantıksal olarak doğru ilişkiyi tersine de çevirir: imgeyi göndergesinden daha önemli hâle getirir. John Fiske Der:Süleyman İrvan - Medya,Kültür,Siyaset; syf.30
22) KADIN
Türkmenistan'da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla kadınlara gelenek haline gelen para ödülü verildi. Türkmenistan Harem, Osmanlı’dan önce Emevi ve Abbasiler ile İran ve Bizans’ta vardı. Gerçek olan şu ki, batı bir kabus gibi bizim tarihimiz üzerine çökmeye çalışmakta ve böylece kendilerinde olan olumsuz durumları meşrulaştırmaktadır.
Reklam
"Aslında o kadar önemli biri olmadığımız ortaya çıktığında neden üzülüyoruz ki? Bunu temel bir aydınlama hali olarak ele alabilsek daha iyi olmaz mı? İnanmak dediğimiz şey sonuçta insanın içinde başlattığı bir eylemdir. Ve güzelliğe, aşka inanmak kadar ayrılığa da inanmak, hazır olmak gerekir. Yani her güzelliğin sonunda bir kopuş, ayrılık pusuda bekler. Madem öyle, başımıza gelen bu gibi tatsızlıklara bizi kendi bilinmeyenlerimizle yüzleştiren hayırlı felaketler gözüyle bakmamız gerekmez mi?" -Ahlat ağacı
Uzun Zamandır Uğraştığım Akademik Bir Projem Var
Değerli 1000 kitap ailesi, kurucusu olduğum eklektik fenomenolojinin temel değerleri olan ötekisiz, aşırılıksız, zulümsüz yaşam çerçevesinde geliştirmekte olduğum "Desöfer Projesi" için Alfabemizin 29 harfinden 27sinin (Ğ ve J harfleri hariç) ve üç adet ingilizce karakter ( Q W X) olmak üzere toplam 30 harf ile başlayan ve sizin için en önemli ve değerli olan kavramlardan oluşan toplam 90 kavramlık konsept listeleri oluşturmaktayım. Eğer siz de katılımda bulunmak isterseniz her bir harf için veya toplam 30 harf için 3'lü konsept katkılarınızı sunabilirsiniz. Sunacağınız kavramların felsefi değerinin olması çalışmamda onlara öncelik vermemi sağlayacaktır. Örnek: A harfiyle başlayan konseptler için "A: Acı, Adalet, Ahlak" gibi üçlü önerilerinizi bana mesaj olarak atabilirsiniz. Kendiniz olarak, kendinizce, kendi yolunuzda kalın.
Annelik yoksunluğu teorisi
Psikanalist John Bowlby’ye göre, insanların bir suçluya dönüşmesinin ana nedenlerinden biri, anneleriyle yakın bir ilişkinin olmamasıydı. Yakından yaptığı çalışmalar erken yaşta annelerinden ayrılan erkek çocukların, temel bakım ve besin ihtiyaçları karşılanmış olmasına rağmen hem genç ergenlik dönemlerinde hem de yetişkinlik dönemlerinde fiziksel ve ruhsal hastalıklara daha fazla yakalandığını ve daha yüksek suçluluk oranlarına sahip olduğunu gösteriyordu. Bowlby, Freud’un ilk altı yaş içindeki yaşantıya dikkat çeken psikoseksüel gelişim kuramından ilham alan teorisine, bir çocuğun gelişiminin ilk beş yılında bir anneyle kurulan bağın çok önemli olduğunu belirterek devam etti. Vardığı sonuçlar çoğunlukla bir rehberlik kliniğinde düzenli seanslara katılan ergenlerle görüştüğü “44 Hırsız” adlı bir çalışmadan alındı. Erken suç eylemleri (hırsızlık gibi) için danışmanlık alan gençlerin yarısından fazlasının, çocukluklarının çoğunu annelerinden ayrı geçirdiği bulundu. Bu yüzden Bowlby, bir suçlunun oluşum sürecinde “Annelik Yoksunluğu Teorisi”nin yüksek bir payı olduğunu öne sürdü.
Ahlat Ağacı
Aslında o kadar önemli biri olmadığımız ortaya çıktığında neden üzülüyoruz ki? Bunu temel bir aydınlama hali olarak ele alabilsek daha iyi olmaz mı? İnanmak dediğimiz şey sonuçta insanın içinde başlattığı bir eylemdir. Ve güzelliğe, aşka inanmak kadar ayrılığa da inanmak, hazır olmak gerekir. Yani her güzelliğin sonunda bir kopuş, ayrılık pusuda bekler. Madem öyle, başımıza gelen bu gibi tatsızlıklara bizi kendi bilinmeyenlerimizle yüzleştiren hayırlı felaketler gözüyle bakmamız gerekmez mi?
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.