“Ruhsal olarak, çöküntü yaşadığımız zamanlarda gerçekte çok bayağı olan bazı şeyler bize bir değer ifade ediyormuş gibi görünür.”
Thomas Mann
Bu yazıyla ilk karşılaştığımda zihnim şöyle algılamıştı;
“Ruhsal olarak, çöküntü yaşadığımız zamanlarda gerçekte çok mühim olan bazı şeyler bize bir değer ifade etmiyormuş gibi görünür.”
Sonuçta bazen okuyucu kendini okur, bu yüzden okuduğunu görmez; kendini görür. İşin ilginç tarafı bunu bu şekilde kabul edip bugüne kadar çevreme bu şekilde aktardım, gerçeğiyle az önce tanıştım. Ve yanlış anladığım cümle, doğru olan cümleye nazaran hayatıma daha çok dokundu. Çünkü, ruhsal çöküntü yaşadığım zamanlarda, hayatımda mühim olan şeyler, bunalım halimden dolayı anlamını yitiriyordu. Asabileşip her şeyi reddeten, gözü kararmış kaba ve inatçı bir insan oluyordum. O zamanlarımı hatırlıyorum da… Allah’a sığınıyorum. Bu mühim şeylere örnek verecek olursam; iman, aile, nezaket, tebessüm etmek, zamanı değerlendirmek gibi mühim şeyleri, asabiyetim yüzünden değersiz görerek ‘ahlaksız’ insana dönüşüyordum. Ve bunun sonucunda hayatım daha da anlamını yitiriyor ve beni daha çok bunalıma sürüklüyordu. Daha sonra Thomas Mann’ın yazısıyla, ruhsal çöküntü yaşadığımı farketmiştim. Bu yazı, böyle durumlarda daha sessiz kalmama vesile oldu. Öfke kontrolümü sağlamayı, tevekkül ederek ve bazı şeyleri (insanı, doğayı, çevreyi vb değiştiremeyeceğim şeyleri) kabul ederek kuvvetlendirim. Öfkeyi yenmenin zorluğunu anlıyorum. Bildiğimiz üzere, hadis-i şerifi de hatırlatarak; pehlivanın kim olduğunu daha iyi kavrıyorum.