Şafağın sana söyleyecek sırları var,
Uykuya geri dönme.
Gerçekten istediğin şeyi sormalısın,
Uykuya geri dönme.
İki dünyanın birbirine dokunduğu kapının
eşiğinden insanlar girip çıkıyor,
Kapı dönüyor ve açılıyor,
Sakın uykuya geri dönme.
Çiçek unutulmuş, bir kenara atılmış ve yok edilmiş bile olsa gücünü güzelliğinden alır.
Hırslı olan, güzelliğin ne demek olduğunu bilmez. Özü hissetmektir güzellik.
Uyuma beni
uzay kimsenin değil dur ışımamda kalayım.
uçma beni gözleri küçük serçelerden
dışarı
dur ağaçlarda kalayım.
Kapama beni taş yapılarına düşüncelerin
dur sevgi kalayım.
Gezdirme beni şu yazı denen eğri büğrü çizgilerde
dur yazılmamış kalayım.
I.
Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız
kim karar verebilir birbirine dokunan taş ve su
hakkında, kimin kimi ayakta tuttuğuna, ve günün
aslında kumdan, tuzdan ve ışıktan oluşmadığına?
Boşlukları doldurduğumuzda belirecek hayatın
anlamı, taşı ve suyu doğru yorumladığımızda, bir
yarı öbür yarıyı anlayacak: olgunluk bize yaban
meyvesi gibidir; gevşek ağızlarımıza dokunan zehir!
Kim sana verdiklerimi, senden aldıklarımı çözebilir?
birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız,
hayalleri dik tutmak gerekir.
II.
Ben yumuşak tuşlarına basacağım hayatın
sen çatıyı kur.
Sırları soracağım ben,
sen hayatın anlamını ara.
Yazın yönünü değiştireceğim ben
sen yolculuğa çık.
Ben arka bahçeyi özleyeceğim
sen inat et.
...Anlat Hakikati ama dolaylı anlat
Sözü döndürmededir başarı
...Şimşeğin çocuklara usul usul
İncelikle anlatıldığı gibi
Hakikat ışığı azar azar parlamalı
Yoksa kör eder bakanı
Güzeldin buğulu denizler gibi büyük gözlerinle
içtendin
sen ey çocuk içinde umudun bütün kapıları açık
dolunayı beklerdin
suçsuzdun çağın kadar beceriksiz
umudu hançer gibi göğsünde taşırdın
büyük gözlerin ve büyük düşlerin
bir trenin son vagonuna yetişen yolcular gibi
terk etmeden önce seni
güzeldin...
şimdi ah... yorgunuz
geceden başka hiçbir
mavi efendim benim,
mutlak aşkın kadife geleceği
bir uyur bir uyanır gözlerin açık sular denizi
kendinden geçerken adanmış gemilerin mavi gövdeleri
uzak tuzlu fenerli
söndürür yakılmış seferlerin geri dönüşsüz geleceğini
kaybolduğumuz ve bağışlandığımız
karalar
baştan kara ettiğimiz
o büyük uzaklıklar
bir daha öne çıkmayacak
Sonunda önemli olan üç şey vardır: Ne kadar sevdiğin, ne kadar nazikçe yaşadığın ve senin için anlamı olmayan şeylerden ne kadar zarif bir şekilde vazgeçtiğin.
Jack Kornfield
Sen bana elma yerdin eskiden
Ben kocaman bir bardak su sana
mutfaktan
İki buğulu ağaç olalım, ben sana
İki serin taş, demiştim, daha o zaman
yan yana, ses veren, yağmur alan.
Sen şimdi oradan,
eteğimdeki taşları çatlatan
sözcükleri getir, yan yana getir
Dünyanın en zeki insanı da olsanız, bulunduğunuz ortam vasat ve vasatın altındaki kimselerden ibaret ise, düzeyinizi bile koruma imkanınız yoktur. Hepimiz beraber en çok vakit geçirdiğimiz beş kişinin ortalamasıyız...
Jim ROHN
Bembeyaz ince bir elde
Sımsıkı tutulan bir maske
Her zaman bir maskesi vardı yüzünde...
Maskeyi hafifçe tutan bileği
Sanki bu iş için yaratılmıştı:
Yine de bazen
Hafifçe sarsılıyor, titriyor muydu
Maskeyi tutan parmak uçları?
Yıllar geçti ve ben hep merak ettim
Çekindim de sormaya
Sonra bir gün
Dayanamadım
Bakıverdim maskenin arkasına
Hiçbir şey yoktu
Hiç...
Bir yüzü yoktu orada...
O artık
Yalnızca bir eldi
Bir maske tutan
Zarafetle...
Yazarı bilinmiyor
bir martıyı ağlattın işte
bir çocuk garanti intihar eder artık
kütür kütür küfrediyor gece imanıma
bir yaprak kırılıp suya düşüyor
su yaralanıyor su kanıyor şelale!
ah nasıl titredim tensiz
bir piyanist büküldü sanki