Merhabalar sevgili kitap severler
Mutlu haftalar
Mutlu huzurlu ramazanlar dilerim
Bugün sizlerle #ayfertunç #suzandefter kitabını paylaşacağım.
Öncelikle kitabın bir ilginçliğinden bahsetmek istiyorum. Kitabımızın solundaki sayfalar ve sağındaki sayfalar iki ayrı hikaye anlatıcısının günlükleri.
Biri çok yalnız bir adam.
Biri kalabalıklar içinde yalnız bir kadın.
Biri evine birileri gelsin gitsin diye evine satılık ilanı koyuyor. Biri ise her gün evinden çıkmak için bir bahane arayışında.
Bu iki kişi birbirlerini buluyorlar.
Birbirlerine arkadaşlık ediyorlar. Dikkatinizi çekerim. Aşkdaşlık değil arkadaşlık!
Biri anlatıyor biri dinliyor. Sonra diğeri anlatıyor, öbürü dinliyor. (Biz neden birbirimizi hiç dinlemeyen insanlarız peki? Oysa dinlemedik ne güzel bir eylemdir)
Suzan’dan bahsediyorlar sıkça.
Ağbisinin sevgilisi Suzan, ağbisine duyduğu sevgi, ağbisi… İşte bu birinin hikayesi.
O ağbi şimdi mirastan ev satma peşinde. Zamanında da Suzan’ı satmamış mı aynı şekilde?
Yaşarken ölür mü bir insanın ağbisi?
Sevdiğiniz erkek artık o kişi değilse ölür!
Ekmel Bey ile Derya’nın bu ilginç arkadaşlığını okuyun bence. Gerçek bir hayat hikayesi gibi değil de, gülüp geçeceğiniz basit romanlar gibi okuyun. Ekmel Bey de böylesini istiyor zaten kitabın daha başında.
Suzan’ın dediği gibi ‘aşk acı sevmeye benziyor. Yakıyor biliyorsun ama yine de gidip aşık oluyorsun.’
Siz de bu kitabı yakacağını bile bile okuyun. Sonra da hemen unutun!
Sayfaların sıralı akmaması okurken siniz bozucu olsa da insanın içini kağıt kesiği gibi ince ince sızlatan derya ve Ekmel bey in günlük hatıraları okunmaya değer. Benim içimi en çok sızlatan yer ise "Suzan ışığını toplayıp çıktı hayatımdan. Abimin aynası karardı, artık hiçbirşey yansıtmayan bir cam kütlesi." Oldu. Sevdiği n halde hayatından gidenlerin, ardında kalanları en iyi yansıtan cümle bu olmalı...
Suzan DefterAyfer Tunç · Can Yayınları · 202213,3bin okunma
O siyah saçları rüzgârda uçuşan vefasız sevgiliyi tümüyle aklından çıkarmaya karar verdi.
Ama bu mümkün olmadı. Yaşanacak yılların tümünü onu unutmak, onun umursamaz ve vefasız halinin ruhunda yarattığı ezikliği giderebilmek için harcadıysa da, başaramadı. Kalbi, durup durup incecik bir su akıtan, kapanmayan bir yara yeri gibi sızladı. Bu yara bazen sızı olup içine çöktü, bazen öfke olup dışına taştı. Onu bir daha hiç görmedi, zaten sürmediği izine rastlamadı, hakkında tek bir kelime bile duymadı. Ama unutamadı. O ikinci bir kişilik gibi onunla birlikte hep var oldu. Alınacak bir öç, görülecek bir hesap, kavuşulacak bir sevgili, dinmeyen bir özlem gibi karmaşık duygulardan ne varsa daha, hepsi oydu. Ama onun bütün bunlardan haberi yoktu.
Bir çöl kadar kuru oluyordu içi böyle zamanlarda. Vaktiyle çekip gittiği için kendini suçlu hissetmiyor ama bunu anlatamamış olmanın acısını duyuyordu.
Ömrünü yanlışlarının doğru olduğunu iddia etmekle, olmadığı bir adam olabilmek için kendi halinde bir kadını ezmekle tüketmiş bir adamın devamı, zavallı bir kopyasıydı.