Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ELZ / Yorum / Tahkikat
Acaba aynı insanlara böyle farklı adlar yakıştırmanın sebebi nedir? Ortada bir karışıklık mı var, yoksa bir oluşum düzeni içinde bu adlandırmalar kaçınılmaz olarak beliriyor mu? Benim görüşüme göre Türkiye'de müslümanların konumu derindeki akış itibariyle bu çeşit adlandırmaları anlamlı kılacak bir düzen, bir istikamet sahibidir. Yüzeyde ise bir karışıklık ve ifade kargaşası hüküm sürmektedir. Türkiye’de yaşayan müslümanların konumunun hangi istikamette seyrettiğini farkedebilirsek karışıklığın yerini intizam alacak. Göreceğiz ki gayri konumundaki istikamet şöyle anlatılabilir: Devletin ve toplumun Avrupa'dan ithal edilen esaslarla yeniden biçimlendirilmesi temayülünün iktidarı kullanan çevreler nezdinde ağır bastığı ilk dönemlerde devletin ve toplumun bünyesi henüz “İslâm'dan gayri” bir vasıfla vasıflandırılamayacak derecede geleneksel veya örfidir. Dolayısıyla müslümanlar denilince neredeyse toplumun bütünü anlaşılmakta, yahut İslâm'dan uzaklaşmış müslüman kökenli bazı zümreler kendilerine taşıyabilecekleri farklı isimler koyamamaktadırlar. Bu şartlar altında müşlümanlara olduklarından başka bir isim takılmakta ve “mürteci”, “yobaz” denilmektedir. Böyle denilmeyecek olsa onların cephe aldıklarının isimleri su yüzüne çıkması gerekecek, asrileşme çabası olanlara “mürted”, “münafık”, “gâvur” demek kaçınılmaz hale gelecekti. Avrupalılaşmış bir zümrenin dinden çıktığını gözlerden saklamak için müşlümanlara gerçek isimleriyle hitab etmek ipleri ellerinde tutan zümrenin kaçındığı bir husustur.
Sayfa 111
Cüneyt Başaran Brexit Kaosu ve AB'nin zafiyeti Birleşik Krallık’ta bundan 3 yıl önce Brexit Referandumu yapıldığında çıkan sonuç herkesi şok etmişti. Çünkü hiç kimsenin beklemediği bir şey olmuş ve Birleşik Krallık AB’den ayrılma kararı almıştı. Kararın hemen ardından, İngiliz Sterlini majör para birimlerine karşı çok sert değer kaybetti.
Reklam
842 syf.
7/10 puan verdi
Uzak Diyarların Hikayesi
Bundan birkaç yıl önce, arkadaşımla Prag sokaklarını adımlarken tüm bu yazarları ve Avrupa'yı düşündüm. Daha sonra sordum kendime: 'Nede hep Batı'yı anlatan metinlerle ve yazarlara doluydu kitaplığım? Neden hiç merak etmiyordum Doğu'nun mistizmini ve sefilliğin içindeki yaşamları?' Kaldığımız hostele döndükten sonra günün yorgunluğunu atmak için büyük bir bardakta kahve hazırladık kendimize. Ortak alanda otururken, 2 Hindistanlı gezgin girdi içeri. Selam verip akşam yemeklerini hazırlamaya koyuldular. Çok cömert ve konuşkan insanlardı. Laf lafı açtıkça kültürlerden, farklılıklarımızdan ve benzerliklerimizden konuşmaya başladık. Ve tabi ki edebiyat da bunlardan biriydi. İşte o gezginler bana bu kitabı tavsiye etti ve Türkiye'ye döndüğüm günün ertesi, üniversitenin kütüphanesine koştum. Sayfa sayısı sizi korkutmasın. Emin olun çok kolay bir şekilde yol alacaksınız ve Hindistan'ı daha yakından tanıyacaksınız.
Shantaram
ShantaramGregory David Roberts · Artemis Yayınları · 20221,607 okunma
290 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
ŞERRİYATIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI
Erdoğan Aydın okurken kendimi CNN Türk programında gibi hissediyorum. Okuduğum süre içerisinde yazarla sürekli tartışma içerisindeyim. Katılmadığım fikirleri biraz fazla da olsa bu tartışma içine girme olayı biraz güzel bir duygu. Birde kendisinin polemik yaratan, doğru tespitleri yüzünden sürekli linç yiyorum. Ama tabi alıştım sayılır..
İslamcılık ve Din Politikaları
İslamcılık ve Din PolitikalarıErdoğan Aydın · Literatür Yayıncılık · 20134 okunma
1961 Anayasası ve sağladığı kısmi özgürlük ve haklar sayesin de Türk milleti,Avrupa da bile eşi benzeri görülmemiş bir hızla sendikalı ve örgütlü bir toplum olma yoluna girdi! Kısa bir zaman içinde tüm çalışan sınıflar,sendikalı olmak isteyen,haklarını bilmek ve öğrenmek isteyen emekçilerle birlikte ciddi bir toplumsal güç haline dönüşmeye başladılar. Türkiye de o dönem SOL yeni yeni filizlendiği için bu güce doğru bir liderlik yapamadı! Gençlerin,devrim heyecanları,aşırıların silahlı mücadele hezeyanları,radikallerin dini hassasiyetlere gösterdikleri kaba ve agresif tavırlar,milletin demokratik örgütlü olarak güçlenmesinden panikleyen sağcı partiler,iç ve dış pek çok dinamiklerin negatif olarak biraraya gelmesi sonucun da herşey anarşiye ve teröre dönüştü!
AVRUPA TÜRKİYESİ VE ANADOLU TÜRKİYESİ
Yine de Osmanlılarla ilişkiye giren Venedik ve Cenova kentlerinden tacirler, sonraları da İngiliz ve Fransızlar Osmanlıları, ‘Türk’ veya ‘Turque’ olarak adlandırdılar. Yunan Ortodoksları, Osmanlı yönetimini ‘Turkokratya’ (Türk yönetimi) olarak adlandırdılar. Avrupalılar ve Hristiyanlar için, ‘Türk’ kelimesi ‘Müslüman’la eşanlamlı olarak düşünüldü; dolayısıyla da bir Hristiyan din değiştirip Müslüman olursa ‘Türkleşti’ diye tanımlandı. Türkiye aynı zamanda İngilizce’de Osmanlı İmparatorluğu’nu ifade eden bir sözcük oldu, örneğin Lord Byron Osmanlı Arnavutluğundan Kasım 1809’da annesine yazarken, “Bir süredir Türkiye’deyim: burası (Preveze) deniz kıyısında ama Paşa’yı ziyaret etmek için Arnavutluk vilayetinin iç kesimlerine gitmem gerekti” diyordu. Avrupalılar arasında, imparatorluk coğrafyasından bahsederken, Osmanlı’nın Balkanlar’daki toprakları için ‘Avrupa Türkiyesi’; Anadolu ve Arap vilayetleri için de ‘Asya Türkiyesi’ demek yaygındı.
Reklam
1930’ların sonlarına doğru milliyetçiler, Anadolu’daki nüfusun çoğunluğu için bir kimlik yaratmak konusunda, doğuda etnik ve dille ilgili temeller nedeniyle bu süreçten etkilenmeyen Kürtler ve Orta Anadolu’da dinsel nedenlerle etkilenmeyen Aleviler dışında, bir ölçüde başarılı olmuşlardır. Bu kimlik problemleri, 1961 Anayasası’nın yarattığı daha liberal siyasî ortamla su yüzüne çıkacağı 1960’ların başlarına kadar geri planda kalmıştır. Her ne kadar 1990’larda devletin, rejimin liberalleştirilmesini düşünmeye başlaması ve üyelik kriterlerine uyum için Avrupa Birliğinin istediği reformların gerçekleştirilmesi sonucunda gelişmeler yaşanmışsa da bu sorunlar hâlâ çözülmeyi beklemektedir. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), 12-13 Aralık 2002’de Kopenhag’daki AB zirvesinde üyelik için çalışmaları sonuçsuz kalınca, bu reformları gerçekleştirmek ve uygulamak için geçmiştekinden çok daha fazla istekli olduğu izlenimi vermektedir. Boston, 2003
SELÇUKLUNUN VERASETİ
1326’ya kadar, Anadolu’da Selçuklular’ın vârisi olduğunu öne süren birtakım devletler ortaya çıkmıştı ama Karamanlılar Selçukluların gerçek vârisi olarak kendilerini görüyorlardı. Diğer beyler, yani Aydın, Menteşe, Saruhan, Germiyan, Hamit, Teke, Karesi ve Kastamonu gibi beyliklerin liderleri, bunu kabule yanaşmamaktaydılar. O ara, Osmanlılar çok küçük ve çok zayıf olduklarından, Selçuklular’ın mirasçılığı kavgasına karışmamayı seçmişlerdi. Orhan Bey’in şansı, diğer Müslüman beyler birbirleriyle savaşırken, zayıflamakta olan bir Bizans İmparatorluğu’yla komşu olup buradan yeni topraklar elde edebilmesiydi. Orhan Bey, devletini Marmara Denizi’nin güney sahilleri boyunca genişletti ve 1345’te de Karesi topraklarının büyük bir bölümünü Müslüman yöneticisinin elinden almak suretiyle Çanakkale Boğazı’nı geçerek Avrupa yakasında genişlemeyi mümkün kıldı.
YENİÇERİLER AVRUPALI ORDULARDAN NİYE ÜSTÜNDÜ?
Devşirmeler Anadolu’da da görevlendiriliyorlardı ama asıl faaliyet alanları Balkanlar, özellikle Arnavutluk, Bosna ve Bulgaristan’dı. Devşirilenlere bir meslek de öğretilirdi: Örneğin Mimar Sinan (1490-1588) mimarlık hakkındaki bilgilerini bir yeniçeriyken öğrenmiş, sultanların mimarı olmadan önce yollar ve köprüler inşa ederek orduya hizmet vermiştir. Yeniçeriler çok sert bir disiplinle eğitilirdi; üstlerine itaat etmek, birbirlerine karşı kayıtsız şartsız sadık olmak ve askerlik yeteneklerini kısıtlayacak her türlü şeyden uzak durmak bunun esaslarıydı. Bu nedenle feodal ordulara karşı savaşırken çok büyük bir güç oluşturuyorlardı ve dolayısıyla da Batı Avrupa ordularına karşı üstündüler.
SELANİK'İ NASIL ALMIŞTIK?
Osmanlıların genişlemesi Bayezid’in parlak önderliğinde devam etti ve Bayezid Anadolu’daki hükümranlığını Aydın, Menteşe, Saruhan, Germiyan ve Karaman beyliklerini yenerek güçlendirdi. 1391’de İmparator İoannes Palaiologos’un ölümü üzerine Bizans’ı kuşattı ve Bizans’ı kurtarmak için yola çıkan bir Avrupa haçlı ordusunu 1396’da Niğbolu’da yenilgiye uğrattı. Selanik’i ele geçirdi ve Bizans kuşatma-sını, kuşatmayı kaldırması karşılığında haraç alana kadar sürdürdü.
Reklam
DİĞER TÜRK HANEDANLIKLARI İLE HESAPLAŞMA
Avrupa’da savaşmanın dışında, Osmanlılar Mısır ile Suriye’de Memlûklar ve İran’da Safevîler gibi rakiplerin tehdidine maruz kalıyordu. Safevîler’le olan rekabet, Osmanlılar’ın Sünnî ve ortodoks İslam’ı ile Safevîler’in Şiî ve heterodoks İslâm’ı arasında bir ideolojik rekabete de dönüşmekteydi. Bu uzun soluklu çekişme iki imparatorluğun da enerjisini tüketmekteydi ve Avrupa gücünün yükselişi karşısından her iki devletin de göreceli gerilemesinin sebebiydi.
OSMANLIDA TİCARET
Ticaret Osmanlı ekonomisinin önemli bir parçası olmuştu; Müslim veya gayri-Müslim Osmanlı tüccarları Avrupa’da –özellikle İtalya’da- ve Asya’da ticaret yapıyorlardı. Bunun bir sonucu olarak, 1535’te Sultan Süleyman, Fransız tüccarlara ‘kapitülasyonlar’ olarak bilinen birtakım ayrıcalıklar tanıdı. İmparatorluk sınırları içinde bulundukları sürece, Osmanlı hukuku ihlâl edilmemek kaydıyla kendi hukuklarına ve âdetlerine göre yaşayabileceklerdi. Zaman içinde bu kapitülasyonlar diğer Avrupa devletlerini de kapsadı ve Avrupa ile Osmanlılar arasında ticaretin genişlemesine yol açtı.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.