Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Erken ortaçağda kent meclisleri ve mahkemelerinin VI. yüzyılda ortadan kaybolması gibi büyük çaplı değişimlere rağmen şehirlerin büyük güç merkezleri olmaya devam etmesi özellikle siyasi ve idari alanda giderek daha etkin hale gelen piskoposların varlığı sayesindedir.
Kendi başına bırakılan Britanya'yı kısa sürede (440'tan itibaren) istila eden Angllar, Saksonlar ve Jutlar devlet otoritesinden yoksun bu topraklara yerleşirler; hatta belki de yerel halklar tara­fından, Roma'nın Kıta Avrupası'nda şart koştuğu "antlaşma"ya benzer bir anlaşma temelinde kabul edilirler.
Reklam
Merkezden kaçma eğilimleri imparatorluk yapısı içinde 200 yıl öncesin­de de kendini göstermiştir:
Roma'nın yıkılışı, Ortaçağ başlangıcı
Batı Roma İmparatorluğu'nun parçalanması, başlangıcı III. yüzyıla dayanan ve imparatorluk topraklarının bölgeslleştiği, giderek imparator­lukla bir bütün oluşturmayan, daha bağımsız bölgelerin ortaya çıktığı çok uzun süreli bir tarihi sürecin sonucudur. Romulus Augustulus'un 476'da tahttan indirilişi, bu uzun geçiş döneminin tarihyazımı açısından en görünür olayı olsa da aslında sadece bir anını oluşturur.
VII ve VIII. yüzyıldan itibaren Müslümanların Akdeniz bölgesindeki varlığının önemli bir durak oluşturduğu kesin olsa da, Henri Pirenne'in (1862-1935) bu olayın antik dünyanın sonunu belirlemiş olduğuna dair teorisi bazı değişikliklere tabî tutulmuştur.
Aynı zamanda ortaçağın bu döneminde nüveleri oluşmaya başlayan ulus devletlerin krizi de görünür hale gelir.
Reklam
Sonuç olarak Ortaçağın ne olmadığını ve o dönemden günümüze nelerin ulaştığını söy­lemek kolay görünüyorsa da, bizi o yüzyıllardan ayıran farkları analiz et­mek çok uzun sürebilir.
O kadar uzak bir geçmişte kalmış gibi duran bu çağın mirasını kullanma­ya bugün de devam ediyoruz.
Ortaçağda kralların gücüne sınırlama getirilmiş olması -çünkü İngil­tere'deki Magna Carta'nın tarihi 1215'tir- ve Germen İmparatorluğu'na karşı şehir devletlerinin özgürlüklerinin talep edilmesi bir yana, ortaçağ­da yoksullar ilk defa güçlülere karşı bir tür sınıf savaşı yürütmeye baş­lamış; ancak yenilikten yana olduklarını iddia etseler de, genelde sapkın sayılan dini düşünceleri temel almışlardır.
Ortaçağ sadece ortodoksluğun egemen olduğu bir dönem olmamıştır.
Reklam
Ancak ortaçağın "resmi" bitişinden 108 yıl sonra Roma'da, Campo dei Fiori'de Giordano Bruno'nun yakıldığını ve Galileo'nun mahkeme tarihi­nin de 1633 yani modem çağ başladıktan 141 yıl sonra olduğunu hatırla­mak gerekir.
Ortaçağda sadece dini nedenlerle değil, siyasi nedenlerle de insanlar ya­kılırdı; Jeanne d’Ark'ın duruşması ve mahkûmiyeti buna bir örnek teşkil eder. Papaz Dolcino gibi sapkınlar da birçok küçük çocuğa (sayısının 200 olduğu söylenir) tecavüz edip öldüren Gilles de Rais gibi katiller de ya­kılır.
Ortaçağ, insanların yakıldığı ateşlerle aydınlanan tek çağ olmamıştır.
Ancak ortaçağ, kadının hem ortaçağ romansı hem de Stilnovo şair­leri tarafından en tutkulu şekilde yüceltildiği dönemdir aynı zamanda:
Kilise Babaları seks konusunda derin bir nefret sergiler –öyle ki bazıları kendilerini hadım ettirirler– ve kadınlara daima günah kaynağı gözüyle bakardı.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.