Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hayat sana ihanet etti aşkla ilgili hiçbir şey sorma artık okuma unut kendini seni beni onları -biz- neyiz ki iki kapı arasında. |Ümit Bayazoğlu
"Zavallı millet! Hocası yok, hacısı riyakar, halkı cahil, aydını çıkar peşinde!" diyerek atılmıştı siya-set sahnesine
Reklam
Radyo konserlerinden başka bir etkinliği olmayan bu grup dağıldıktan sonra Mesut Aytunca yeni bir grup için kolları sıva­ dı. 1965 yılıydı. Bu yıl yerli rokçular için bir dönüm noktası ol­ muştu. Çünkü Hürriyet gazetesi o yıl yerli müzik gruplarının katılacağı "Altın Mikrofon Yarışması"nı ilk kez düzenlemişti Türkçe sözlü rock müziğinin temelini atan bu büyük organizas­ yon o kadar çok ilgi görmüştü ki, ülke çapında yüzlerce gru­bun kurulmasına vesile oldu. Mesut Aytunca, ritim gitarda Erol Bilem, bas gitarda Berç Kürkçü, bateride Koray Yılmaz (St. Be­ noit' da öğrenci) ve vokalde Muzaffer Güler' den oluşan grubuy­ la Altın Mikrofon Yarışması' na katıldı. "Kaşık Havası" ile üçün­ cü oldu. Final İzmir Efes Oteli'nde yapılmış, halk jürisi birinci­ liği Yıldırım Gürses'e, ikinciliği Mavi Işıklara vermişti. Yarış­ madan sonra Siluetler İzmir ' de kaldı ve Efes Oteli'nde çalışma­ ya başladı. Bu, grubun ilk profesyonel işi oldu. Monkees'den
Sayfa 168 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
"İngiltere Kralı VII. Edward 1936 yılının eylül ayı başında Türkiye'yi ziyaret etmişti. Ziyaretin ikinci günü misafir kral ile eşini taşıyan yatın teknesi Dolmabahçe rıhtımına güçlükle ya­ naşabildi. Çünkü denizin üstü çöplerle kaplıydı. Durumu fark eden Atatürk, Vali Muhittin Üstündağ'a 'Bu nedir?' diye sordu. Vali de Marmara'ya dökülen çöplerin lodosun tesiriyle sürükle­nip geldiğini izaha çalıştı. Ama bu açıklama Atatürk'ü tatmin etmemişti, vali suçlu mevkiine düşmüştü.
Sayfa 149 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Halki, şimdiki adıyla Heybeliada. Görkemli yalılar, büyük konaklar, güzel bahçeli villalar, iyot-anason kokulu sahil mey­ haneleri, laternalı kır gazinoları, çiçek, reçine kokulu ormanlar, masmavi pırıl pırıl bir deniz. Istakozlar, pavuryalar, mercanlar, dünyanın en lezzetli balıkları, ada bağlarında damıtılmış şarap­lar, rakılar, konyaklar. Torna, adanın bu şen şakrak, bu şuh dönemine yetişemedi. 12 Şubat 1917'de dünyaya gözlerini açtığında, Birinci Dünya Savaşı patlamış, olanca hızıyla sürüyordu. Heybeli'nin de tadı kaçmıştı. Zengin bir lunapark gibi ışıltılı o yılları, tüccar babası Manol Balcı' dan, annesinden ve dedesinden dinleyebildi. Savaş boyunca Alman "askeri dinlenme tesisi" olan Ada, bozgunun ardından gelen İngiliz, Fransız, İtalyan subaylarına sayfiye tah­sis edilmişti.
Sayfa 49 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Ahmet Rıfkı, nam-ı diğer "Hain" Rıfkı; Atatürk' ün karikatürünü yapmış ilk ve son çizer. Eğer ele geçseydi, Ali Kemal gibi sokak ortasında paralanacaktı. ••
Reklam
"Kadın bir problemdir, ince bir mesele, bir dava. Kadın ile erkek birbirleriyle sevgi ve fedakarlık gösterileri içinde devamlı bir savaş, gizli bir mücadele halindedirler. Bu savaşın strateji ve taktik özellikleri, ruh kanunları yönünden, en büyük savaşlardan daha girift, dolambaçlı ve çetin. Şahsiyetini bir manto gibi kadınına giydiremeyen erkekler daima mağlup. Bu bakımdan erkekte kadına hakimiyet, fizik ve fizyolojik kudretinin çok üstünde bir şey, bir kafa ve ruh unsurudur. Kadını, kafanızla ve ruhunuzla kafasından yakalayacaksınız. Fizik ve fizyolojik kuvvetiniz de bu kudrete refakat edecek."
"Memleketin derdini görmüş, ona teşhis koymuş, ilacını dahi bulmuş biriyken müstahak olduğum muameleyi içime sindiremiyorum. Tepe üstü çakılmış bir adam gibi sersem ve hastayım. .. "
Hayat sana ihanet etti aşkla ilgili hiçbir şey sorma artık okuma unut kendini seni beni onları -biz- neyiz ki iki kapı arasında Ümit Bayazoğlu/ YAK ONLARI
Sayfa 26 - Kafkaokur Fikir, Sanat ve Edebiyat dergisiKitabı okudu
Reklam
Merdivenleri sert adımlı asker gibi tok sesler yansıtarak çıkmış ve odaya ge­ ne mermi gibi düşmüştü. Bir elinde gazete, bir elinde küçük bir valiz olduğu halde; tatlı telaf f uzuyla odada bulunanlara: "Meğhaba dostlağ!" diye selam verince, biraz hayret etmiştim. Kimdi bu garip adam acaba? Sert tavırlarıyla sivil giyinmiş askere benziyor, uzaktaki şantiyeye gidecek mühendisi andırı­ yor ve yaya dünya turuna çıkmış egzantirik seyyahı hatırlatıyordu. 20 yıl önce; -hala olduğu gibi- çok dinç görünüşlü gövdesi hüviyeti hakkın­ da beni tereddütlere düşürmüşse de yüzündeki kocaman ve azametli sakalı, 205 onun bir fi lozof olduğu şüphesini de vermiş bulunuyordu. Nitekim konuş­ maya başlayınca bu sanımda yanılmadığımı anlamıştım:
Sayfa 210Kitabı okudu
Onlar gibi olmadan onların arasında ne kadar farklı olduğunun farkından görünmez oldun arkana saklanmaktan "Kimse nerede olduğumuzu bilmediği zaman özgür olacaktık hani" deme unut artık o şarkıları -Ümit Bayazoğlu, Yak Onları
Hüseyin Rahmi, her kış Heybeliada' daki köşküne kapanır, kitapların arasında, düşünceleri ve yazılarıyla vakit geçirir, durmadan çalışırdı. Ancak yaza doğru, martılar kızışmaya, havalar düzelmeye başlayınca dışarı çıkmaya baş- lardı. Her sabah erkenden kalkar, İsveç usulü jimnastik yaptıktan sonra banyoya girerdi. El ve ayak temizliğine marazi derece düşkündü. Kimsenin elini sıkmaz, el öptürmez, daima eldivenle gezerdi. Peugeot marka bisikletiyle gezmeyi çok severdi. Öğleden önce bahçeyle meşgul olur, Hulusi Bey'le -sonradan ikisinin de gömüleceği mezarlığın önünden de geçen- "küçük tur"u yaptıktan sonra, geç saatlere kadar çalışmak üzere odasına kapanırdı.
"Kederden mi neden bilmem sararmış rengi ruhsarın Seninçün bak nasıl ağlar yanar bu aşık-ı zarı ...
Değişim yıllarının türettiği bir kişiydi Sakallı Celal. Elleri cebinde, evi omzunda gezen, tek başına muhalefet, bir müesse­ seydi sanki. Meşhur "Türk aydınları Doğuya giden bir gemide, Batıya koşup ilerliyoruz vehmine kapılan yolculara benzer" ke­ lamının müellifi. Ayrıca "Bizde bilgililer ilgisiz, ilgililer bilgi­siz" diyen de o. Dünyaya gelişi göz kamaştırıcı olmuş. Beş erkek: Kemal, Cemal, Celal, Nihal, Bilal ve bir kız Cemile, altı kardeşmişler. Çocukluğu rahat ve bollukta geçmiş. Annesini "Abdülhamid'in dişisi" ne benzetir, hiç sevmezmiş, ama babası Donanma Komu­ tanı Hüseyin Hüsnü Paşa'ya hayranmış. İyi eğitim görmüş. 1896'da Mektebi Sultani'ye (Galatasaray) girmiş, Tevfik Fik­ ret'in öğrencisi olmuş. Okulda ona güçlü kuvvetli olduğundan kinaye "Bocurgat" (gemicilikte kullanılan bir tür vinç) adı takıl­ mış. Sakallı Celal lise yıllarına denk gelen 31 Mart Ayaklanma­ sında gönüllü olarak Hareket Ordusu' na katılmış, Taksim kışla­sı civarındaki vuruşmaların bizzat içinde yer almış.
Sayfa 196 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
33 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.