Dünya, geçen her bir saniyede kendi anlamını farklı şekillerde yeniden yaratıyor. Biz bu anlam karşısında yaşamaya, tutunmaya ve anlam gibi görünen tüm anlamsızlıklar içinde doğan her güneşte filizlenmeye çalışıyoruz. İçselleştiremediğimiz onca şey arasında göçebe hayatımızı sürdürüyor, en kötüsü de kendimize bile göçebe kalmaya devam ediyoruz. Bir yandan her şeye yakın, bir yandan alabildiğine uzağız... Müthiş bir araftalık... İyiye dair her ne varsa gün geçtikçe azalıyor. Kimse mutlu değil, kimse birbirini sevmiyor, kimse görmüyor, kimse duymuyor, kimse kazanamıyor, kimse kendi gibi değil, kimse kimse değil... Her şey muallak, her şey kalabalık, her şey yalnız, her şey belirsiz, her şey her yerde... Yabancıyız bazen, dokunduğumuz tenimize, düşündüğümüz fikre, attığımız adımdan soluduğumuz havaya kadar... Misafir gibi saatimizi bekliyoruz. Ne zaman geçeceğiz evimize? Ne zaman başlayacağız yaşamaya, ne zaman devam edecek hayat?