"1922 ile 1071 arasındaki 861 senenin özeti , bir ulusun, Türk Milletinin, tek başına bir uygarlık adına, İslam Medeniyeti adına, birleşik bir kıtanın (Avrupa) uluslarına karşı ve bir uygarlıkla yaptığı mücadeledir."
Türk Milliyetçiliği, diğer milletlerin şövanist veya faşist düşüncelerinden farklı olduğunu, gerekliliğini ve geçerliliğini anlatan, sorunlarımızın kaynağında bu fikirden uzaklaşmak olarak gören yazarın, detaylı ancak fazla kalın bir kitap olmayan eseri.
Ülkemizin kanayan yarası PKK terör örgütü hakkında yapılan derinlemesine bir inceleme.Bugüne kadar yapılan siyasi hatalar, örgütün ideolojisi düşük yoğunluklu çatışma gibi konularda aydınlatıcı bir kitap.
İstihbaratı dikkate almayan bir devlet yönetiminin, gözleri bağlı şekilde koşmaya çalışan bir sporcudan hiçbir farkı yoktur. Böyle bir sporcu, yolundaki fırsat veya engelleri görmeden bilinçsizce koşar.
Fuller ise, 2000 yılında Türkiye ile ilgili yaptığı yorumunda, ''Türkiye'de yakın bir gelecekte iki partili bir temsil sistemine gebe..Kökleri geçmişe dayanan ekonomik kriz iktidardaki koalisyon partilerinde büyük deprem yaratacak. Fazilet Partisi'nden kopan bir grup ılımlı İslamcı, geniş tabanlı bir siyasi oluşuma gidecek. Bazı etkin siyasetçiler, partilerinden istifa ederek bu yeni oluşuma katılacak. Yeni oluşum kartopu gibi büyüyüp gelişecek. Türkiye'de yakın gelecekte ılımlı İslamcılar iktidara gelecek. Ilımlı İslamcıların yanında İslami söylemlere ters düşmeyen ılımlı sol bir parti de meclise sokulacak.'' (demiştir)
ABD'nin radikal İslam'da eurokomünizm benzeri bir ideolojik dönüşüm konusunda merkez üs olarak seçtiği ülkenin, Türkiye olduğu anlaşılmaktadır. 1995'te yazdığı kitapta Amerikalı uzman Dinesh D'Souza şöyle demekte idi: ''Biz İslam köktenciliğini dönüştürmeliyiz. Onları liberalleştirmeliyiz.''
Batılıların Orta Doğu'da laiklik konusunda ısrarının hiçbir anlamı yoktu. Üstelik, Müslümanların günlük yaşamlarında dini nasıl yorumlayıp uyguladıkları ABD'nin stratejik çıkarlarını ilgilendiren bir husus da değildi. Önemli olan bu ülkelerin/partilerin/örgütlerin anti-Amerikan bir niteliğe sahip olmamasıdır, denmektedir.
Bu ağır tehditlerin oluşmasının temel sorumlusu, çürümüş olan siyasal ve bürokratik elitin Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ideolojisi olan Türk Milliyetçiliğinden, Mustafa Kemal Atatürk'ün vefat ettiği günden sonra her geçen gün biraz daha uzaklaşması ve 19 Mayıs 1944'te Cumhurbaşkanı İnönü'nün Türk Milliyetçiliğini açıkça suçlayan konuşmasından itibaren Türk Milliyetçiliğinin terk edilmesidir.
Küreselleşme ve onun ürünü olan etnik milliyetçilik, Türkiye Cumhuriyeti'nin dayandığı temelleri ortadan kaldırma doğrultusunda önemli bir mesafe kaydetmiştir. Türkiye, bir ulus devlet yapısından, çok kültürlü federal yapıya hızla sürüklenmek istenmektedir.
Türk milliyetçiliği siyasal bir program olmaktan çıkmış/çıkarılmış ve Türkiye-Brezilya futbol maçında bayrak sallama şeklindeki bir amigoluğa indirgenmiştir.
1920 yılında, dünya müslümanlarının ancak %2'si, 400 milyonun 10 milyonu, yani Sakarya ile Aras Nehirleri arasında yaşayan Türkler özgürdür. Onlar da, kelimenin gerçek anlamında, bir ölüm kalım mücadelesi vermektedirler.