muntazaman yürüyorduk gecelere bilmeksizin tadımızı
ve donandık karanlıkla
mısır, tuz ve pancardı
-ki sevgilim bir çorba bile yapmasını bilmezdi-
kardık, karıştık, düştük tarımsal sermayeye
fılorasan devrim altında helak lokantalar;
gaz lambalarını yeni cami'de bıraktık
beton artığı o beşevler'de ve ataevler'de şirin evler
dört başı mamur üniversitelerde
dört kere dört de onaltı, dördün karesi de
ama elde var sıfır
pörsümüş, yolsuz, yollu akademisyenler
ve soluk benizli talebeler
(tüm talebe arkadaşlarımızın dikkatine!
yemek, verilmektedir. yemek, verilmektedir.)
sen pancar ve biz tuz
öleceğiz!
bir tas pancar çorbası için vatan bile satabilirim
yağ da satarım, bal da satarım
lenge leve kongeriket norge!
“And here's my opinion for you. Women are the chief stumbling block in a man's career. It's hard to love a woman and do anything. There's only one way of having love conveniently without its being a hindrance—that's marriage.”
peygamber efendimiz, islâmiyet’i açıktan yaymaya başladığı ilk gün, safa tepesi’ne çıkmış, bütün kureyş kabilelerini bu tepenin etrafında toplamıştı. onlara hitaben yaptığı konuşmada “bu tepenin ardında düşman askerleri var desem bana inanır mısınız?” buyurdu. müşrikler hep bir ağızdan “sen asla yalan konuşmayan, sadık, doğru sözlü bir kardeşsin.” dediler. efendimiz (s.a.v), bu cevap karşısında kendisinin hak dava ile vazifelendirildiğini, inananların cennet’e, inkâr edenlerin azap dolu cehennem’e gideceğini, cenâb-ı hakk’a asla ortak konulmaması gerektiğini işte bu mübarek tepenin önünde söylemişti.
az önce güzel güzel hevesli hevesli bir şeyler karalıyordum paylaşmak için; neyse çarpıya bastım, basmamla bütün yazdıklarımın gitmesi bir oldu. bu siteye taslaklara atma özelliği gelmeli.