Nilgün Tutal
“Güzellik sanat eserinden önce var olan bir şey değil, orada ama görülmez halde bulunan bir şey. Sanatçının işi, eserinin auteur’ü olmak değil, olduğu yerde, havada, malzemede, objede, bedenlerin yüzeyinde eseri sezinlemek ve onu görülür kılmaktır. Tüm bu malzemeyi sezinleyen sanatçı, onlarda araçlar, eserler ve modeller bulur, bulduğun yerde izleyeni vardır ya da yoktur. İş rastlantıya kalmıştır.“
Sayfa 76 - Varlık DergisiKitabı okudu
Çocuğu birey yerine koymamak, "o henüz çocuk anlamaz" gibi basit bir söz de olabilir, "gelişimsel olarak soyut düşünme becerileri yok" gibi gelişimsel psikolojini teorisine de yaslanabilir, "örf ve geleneklerine bağlı nesiller yetiştirmeliyiz" gibi muhafazakâr değerlere de, "devrimi ileriye taşıyacak gençler yetiştirmeliyiz" gibi siyasi projelere de. Çocuklara bir birey olarak yaklaşmak demek, çeşitli doktrinler karşısında çocuğu araçsallaştırmamak, onu bizim ihtiyaç duyduğumuz bilginin ve değerin taşıyıcısı haline getirmemek demek.
Sayfa 15 - Onur Bakır'ın kaleminden
Reklam
evi ev değil bir tabut bir kendisi var içinde bir de yalnızlığı başka ne varsa hepsi flu!
Sayfa 40 - Varlık YayınlarıKitabı okudu
-Kemal Tahir’e Nâzım’dan-
“Memleketini ve memleketinin çalışan insanlarını sevmeyen insan, dünyayı ve dünyanın çalışan insanlarını sevemez ve dünyayı ve dünyanın çalışan insanlarını sevmeyen insan kendi memleketini ve kendi memleketinin çalışan insanlarını sevemez. Sevmeyen insan da edebiyat, resim, mimarlık filan yapamaz. Bizim yüksek mi, derin mi, bilmem, fakat halis edebiyat yapabilmemiz bu sevgiyi yüreğimizin başında duyabilmemizdendir...”
Sayfa 39
-bir hikâye kahramanı olmak güzel olurdu-
“Ama gerçek bir insan mı, yoksa bir hikâye kahramanı mı olmak istersin, diye sorsalar, çokça düşünür, emin olamazdım ne cevap vereceğimden.”
Sayfa 35 - Faruk Turinay
“İlkin, insanların büyük kötülüklere yol açan iyilik anlayışlarından korkuyorum, dedim sözgelimi. Sonra, kendini çocukların varlığında yenileyen hayatın acımasızlığından, bu acımasızlığın üstünü örten masumiyetin derinliğinden ve kapı kilitlerinden korkuyorum, dedim. Sonra, canlı olmanın aczinden, bu aczin doğurduğu kaçınılmaz sonuçlardan, sokaklardan ve insanların içinde uğuldayıp duran çok ağızlı kuyularla bu kuyuların karanlığından korkuyorum, dedim. Sonra hızımı alamadım ve insanların varlığını eksilterek onları tamammış gibi gösteren şehrin abuk sabuk görüntülerinden korkuyorum, dedim. Sonra hızlandıkça hızlandım ve patronlarının diliyle konuştuklarını fark edemeyen ezik ruhlu kapı kullarının gururundan ve bu gururun girebileceği çeşitli kılıklarla bu kılıkların insana alçakgönüllülükmüş gibi gözüken kıvamından korkuyorum, dedim.”
Sayfa 51 - Hasan Ali Toptaş- Uykuların Doğusu
Reklam
150 öğeden 111 ile 120 arasındakiler gösteriliyor.