Karısı da başka kadınlar gibi bağırıp çağırsaydı, başının etini yiyip lanetler okusaydı içi belki daha rahat edecekti. Bu kadar kolay vazgeçmesi, vazgeçişin tortusunu hüzünlü biçimde bastırması adeta nefesini kesiyordu. Anlaşılmak ve saygı görmek için kadının gösterdiği umarsız çaba iyi mi kötü mü bilmiyordu. Fakat kendisinin benmerkezci ve sorumsuz olduğundan emindi. Onu kötü tarafa yaklaştıranın, karısının boğucu sabır ve iyiliği olduğunu düşünmek istedi.
Olması gerekenden çok daha sakindi, içinde öyle büyük acılar mayalanmış, öyle onulmamış yaralar taşıyormuş da bu sadece görünen yüzeyiymiş gibi, korkutan türden bir sakinlik.
O imge olmasaydı tüm bu sabırsızlık, rahatsızlık, huzursuzluk, acı veren şüphe ve otosansürü yaşamasına gerek olmayacaktı. Yaptığı bir seçimden ötürü -pek matah da değildi ama- her şeyi, ailesini bile kaybedebileceğine dair korkuyu tecrübe etmesine de lüzum kalmayacaktı. Pek çok şey kendi içinde çatlamalara sebep oluyordu. O normal miydi? Her şeyden öte, ahlaklı mıydı? Kendi kendini kontrol edebilen güçlü biri miydi? Cevaplarından emin olduğu bu sorulara artık cevap vereme hale gelmişti.
Sadece bir kez, tek bir kez haykırmak istiyorum. Pencerelerin ötesindeki karanlığa doğru koşmak istiyorum. Öyle yapsam bu yumru dışarı fırlar mı acaba? Olur mu, böyle olması mümkün mü?