Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Türkiye en ideal ölçülerde Avrupai bir demokratikleşmeden geçmiş olsa bile yine kendi dertleriyle baş başa soru işareti kalacak yapısal bir çarpıklığa uğramış durumda. Dolayısıyla Bu ülkenin çıkış yolunu bir yandan önümüze konulan demokratik hedeflere ulaşarak, bir yandan da kendimize mahsus dünyayı bina etme anlamına gelebilecek bir hedefi gerçekleştirerek bulabileceğiniz. Ben buna Şimdilik demokratikleşmenin demokratikleşmesi adına taktım.
27 Mayıs 1960'dan 1961 genel seçimlerine kadar milletin kendi adına, kendine mahsus unsurlar ve eğilimlerle örgütlenmesini mümkün kılacak yollar daraltıldı. 12 mart 1971'den 1973 genel seçimlerine kadar geçen zamanda milletin taleplerinin kendine mahsus şekiller kazanmasını zorlaştıracak siyasi bir ortam tesis edildi. 12 Eylül 1980'den 1983 genel seçimlerine uzanan sürede millet hayatına açılım getirecek isteklerle demokrasinin sundukları arasına bir duvar örüldü. Sonuç olarak Türkiye demokratikleşmenin demokratikleşmesine muhtaç bir ülke durumuna düşürüldü.
Reklam
Türkiye Cumhuriyeti teminatını galiplere verilen sözlere bağladı. Büyük düş kurmayacağına söz verdi. Sözünde hep durdu. Ne var ki sözünde durması yetmedi galiplere. Şimdi yeni şartlara niçin çabuk adapte olmadın diye azarlıyorlar onu. Türkiye Cumhuriyeti verecek cevap bulamayınca insiyatifi yine galipler alıyor ve "Madem adaptasyonda aksaklık gösteriyorsun, yeni sözler ver bari!" diyorlar. "Büyük düş kurmamak yetmez, büyük düş kurdurtmayacağına da söz ver!"
Osmanlı Devleti ömrünü uzatabilmek için topraklarını kaybede kaybede yaşama yolunu seçmişti. Türkiye Cumhuriyeti'nin kaybedecek toprağı kalmamıştı. Eğer bundan fazlasını kaybederse devlet olarak varlığının izahı pek kolay olmayacaktı. Toprak feda edemediği için kültürel değerlerini feda etti. Müslümanlığını pazara çıkardı.
Kemalist devrimler toplumda büyük kargaşalar doğurmadıysa bunun sebeplerinden biri kültürel değişimin bir yükselmeyi, bir tırmanma çabasını gerektirmeyişiydi. Aşağı inmek yukarı çıkmak kadar zahmeti gerektirmiyordu. Osmanlı hayatını yürütebilme başarısını göstermiş insanlara Cumhuriyetle gelen yaşama tarzı "hafif" geldi. Dolayısıyla uzun yıllar boyunca sermayeden yedik; hazır bir kültürel birikimin imkanlarını sarf ettik, israf ettik.
Kötü her durumda, her yerde ve her zaman dilimi içinde kötüdür; ama iyi bilinip bulunmadıkça ona iyi denmez!
Sayfa 14 - Tiyo YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Ülkemizde siyasi ve sosyal oluşumun yapısında farkına varıldığında yararımıza sonuçlar doğurabilecek, gözden kaçırıldığında ise toparlanmayı geciktirecek ölçüde savrulmamıza sebep olabilecek bir aykırılığın yer aldığını belirtmek gereğini duyuyorum.
Russel paradoksu şöyle ifade edilebilir: "Bir şey ney ise o değildir; ne değilse odur." Bizde millet ve ülke olarak ne isek o değiliz, Ne değilsek oyuz. Bilhassa İslamiyet'e ilişkin çehremiz bakımından bu böyle.
Bilim sadece kendine mahsus özelliklerini intibak eden işlevleri yerine getirmekle kalmayıp insanı ilgilendiren her alanda söz sahibi olmaya kalkışınca hak etmediği bir güç kullanımı ortaya çıkıyor. Zorbalığın bir kısmı buradan doğuyor. Bilimin zorbalığının diğer kısmı bilimin kühnüne varılmaksızın üstünlüğünün tanınması ile beliriyor. Yetersizlikle malul ellerde bilim, ulaşabileceği hedefleri ihmal edip bazı insanların kaprislerine gerekçe sağlayacak kılığa giriyor.
Sakın ola iç dünyanızdan gelen şarkıyı dindirmeyin. Bırakın musiki çağlasın sizin de içerinizde.
Reklam
Sözün özü; anladıklarımızla dost oluruz, ancak dostlarımızı anlarız, Artık anlayamadığımız dostlarımızı kaybederiz. Düşmanlarımızı ise anlamamız mümkün değildir. Onlar anlamadığımız kadar düşmanımızdır. Oysa onları öğrenebiliriz. Onları çok iyi öğrenerek bize verecekleri zararı en aza indirebilriz.
Çok ince
Vel asr Suresi'nin sonunu dikkatlice oku da gör hak o surede kendisiyle sabrı eş etti. Hak yüz binlerce kimya yarattı ama insan sabır gibi bir kimya görmedi.
Asr suresi
Vel-’asr(i). İnne-l-insâne lefî ḣusr(in). İllâ-lleżîne âmenû ve ’amilû-ssâlihâti ve tevâsav bilhakki ve tevâsav bi-ssabr(i) Asra yemîn olsun ki, insan gerçekten ziyândadır. Ancak iman edip sâlih ameller yapanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabretmeyi öğütleyenler müstesnâ!
Yaşayacağız yaşamasına, ama canlı kaldığımızı söylemek kolay olmayacak. ... Yaşıyoruz yaşamasına, ama canlı kaldığımızı söylemek kolay değil.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.