Tabiattan her meyva kendi ihtiyacı kadar gıdayı çekiyor. İnsanı ise kâinata sığamayan ihtiraslarının arkasından korkak, başkalarının da ihtiyaçlarına yarayacak varlıkları kendine çek mek endişesiyle yaşıyor ve hemcinsinin yeryüzündeki sefaletlerine sebep oluyor.
Bir toplumun bütün tarihî tecrübesini İslâm dışı olarak vasıflandırıp attığınızda, gelenekten kalan boşluğu başka olgular alır bu kaçınılmazdır. Nitekim İslâm'a uygun değildir/hurafedir diye attığımız her şeyin yerini modern normlar aldı.
Peki, modern olan hurafe değil midir?
İnsan zihni , görüntü karşısında dönüştürülüyor.
Dolayısıyla sürekli olarak insanda bir arzu üretiliyor.
Siz o zaman bu arzuların kendinize ait olduğunu düşünüyorsunuz, ancak aslında öyle değil.
Başkaları tarafından üretilmiş bir arzunun talepkarı durumundasınız.
Artık her yerde kameranın olmasına gerek yok insanlar sosyal paylaşım sitelerinde zaten kendi hayatlarını ortaya koymaya başladılar nereye gittiğini kime dolaştığını ne düşündüğünü hemen yazıyorlar.
René Guenon'un ifade ettiği "niceliğin egemenliği" noktasındayız.
Modern dönem bir bakıma budur evet. Niceliğin egemenliği.
Fakat postmodemizmle beraber bu değişiyor.
Bence modernizmin yarattığı toplum Kur'an'ın dediği tekasür toplumudur.
Ne kadar lüks ev sahibiysek, ne kadar çok arabanın sahibiysek bunlarla övünüyoruz.
Peki, bunların hangisi sahici ihtiyaç hangisi değildir bunu ayırt edemiyoruz.
İnsanın ihtiyaçlar vardır tamam. İnsan ihtiyaçları olan bir varlıktır.
Fakat modernizm o kadar çok suni ihtiyaç oluşturdu bunların miktarını o kadar çoğalttı ki artık sahici ihtiyacımız nedir bunu çözemiyoruz.
Yani bunu aldığımızda hayatımızı devam ettiririz ama bunu almazsak da olur diyemiyoruz.
Birey toplumun bölünmeyen en küçük parçası anlamına gelir aynen atom gibi..
Modernitenin özelliği parçalamak ve kategorize etmektir.
Sonra da her kategoriyi kendi bağımsız bağlamı içinde değerlendirmektir.
Biz Müslümanlar artık ahlak ile fıkhı, birbirlerini tamamlayan bir bütün şeklinde kavrayamıyoruz.
Oysa İslam'da bunlar birbirlerinden ayrıştırılamaz, çünkü fıkıh/hukuk ahlakı ayakta tutan madde temeldir.
Şeriat günahsız bir toplum var etmek değildir, tersine günahların ve onların doğurduğu neticelerin Allah'ın muradına uygun şekilde halledilmesi için vardır.
İstenen Müslümanların doğru ve değişmez kabul ettikleri ne varsa onları az da olsa ''esnetmeleridir'', daha doğrusu Müslümanların elleriyle, dilleriyle müdahale etmeleri değil, sadece kalpleriyle ''buğz'' etmeleri istenmektedir.
Genel olarak insanlar modernitenin tekniğini alırken, onunla beraber gelen olumsuzlukları toplumlarından dışarı atmaya çalıştılar. özellikle Müslümanlar buna ciddi direnç gösterdiler.
fakat neticede şunu gördük ki istediğimiz kadar ahlaki direnç gösterelim o gelip sizi yutuyor.