neredeydin diye sorma
derim ki ‘işte öyle’.
topraktan söz etmeliyim kendini yok eden.
ben yalnızca kuşların yitirdiği şeyleri bilirim
geride kalan denizi, kızkardeşimin ağlayışını.
ah o güzelliğin için ölebilirim
ölebilirim kırmızı göllerin kıyısında
ki orada güz ortasında sen yaşamıştın
yere yıkılmış bir kısrakla
kan lekeli bir tanrıyla
mezarlıklarda ölebilirim
ki onlar akarlar külden nehirler gibi
sular ve gömütlerle
geceleri suya batmış çanlar arasında
nehirler kışlalar gibi doludur
hasta askerlerle ölüme doğru akan nehirler
mermer sayılar, çürük taçlar ve cenaze yağlarıyla
ölebilirim seni görmek için
geceleri sellere kapılmış haçları seyreden —
ayakta ve ağlayan seni
nehrin kıyısında ağlıyorsun
bırakılmış ve yaralısın
ağlamayı ağlarsın gözlerin dopdolu
yaşlarla, yaşlarla, yaşlarla