“Aslında dünyanın hiçbir yerinde rahat edemeyen, sadece bulundukları yerden başka bir yere doğru giderken, iki yer arasında mutlu olan insanlardanım.”
"Umutsuz uyanıyor, bu umutsuzluğu yenmeye çalışıyor, öğleye doğru da yeniyordum. Öğleden sonra umutsuzluk yeniden bastırıyor, akşama doğru tekrar kayboluyor, gece uyandığımda tabii büyük bir aldırışsızlıkla gene gelip çatıyordu."
Reklam
Taşrada yaşamayı tercih edenlerin beyni tembelliğe mobilize olmuş diyor
Taşra hiçbir zaman zihni açmaz, sadece büyük kent açar, oysa bugün herkes büyük kentten taşraya doğru bir koşudur tutturmuş, çünkü tabii büyük kentte iyice zorlanan kafalarını yoramayacak kadar tembeller, işin gerçeği bu, tanımadan etmeden budalaca körlükleri içinde olunca duygusallıklarıyla hayran oldukları doğanın içine karışıp gitmeyi, Büyük kentin, özellikle de günümüz büyük kentinin zamanın ve kendi tarihinin akışı içinde harikulade biçimde büyüyüp çoğalan imkanlarından yararlanmaya yeğ tutuyorlar, zaten belkide bu ikisini yapabilecek durumda değiller.
Sayfa 80 - Metis, 5.Basım Kasım 2018, çev: Fatih ÖzgüvenKitabı okudu
Önceleri sadece deli olup da sonunda cinnetlik denen bu kişilerin ortak özelliğidir, ruh zenginliklerini dur durak bilmeden (kafalarından) kapı dışarı ederler ama eşzamanlı olarak kafalarındaki ruh zenginliği onların bunu (kafalarından) kapı dışarı ettikleri hızla çoğalır. Gitgide daha fazla ruh zenginliğini (kafalarından) kapı dışarı ederler, eşzamanlı olarak bu zenginlik çoğalır da çoğalır, tabii daha da göz korkutucu olup çıkar, sonunda ruh zenginliklerini (kafalarından) kapı dışarı etmekle başa çıkamaz olurlar ve kafa, içinde durmadan çoğalan, istiflenen bu ruh zenginliğini taşıyamaz olur ve patlar. İşte Paul'un kafası da Paul ruh zenginliğini (kafasından) kapı dışarı etmekle artık başa çıkamadığı için patlayıverdi. Nietzsche'nin kafası da bu yüzden patladı. Bütün deli düşünürlerin kafaları da sonuç olarak böyle patlamıştır, ruh zenginliklerini kapı dışarı etmekle başa çıkamadıkları noktada. Çünkü sonuç olarak, bu kafalarındaki ruh zenginliği kafaların sahiplerinin bu zenginliği (kafalarından) kapı dışarı edebildiklerinden çok daha büyük ve acımasız bir hızla, sürekli ve gerçekten ardı arkası kesilmeden çoğalır ve günün birinde kafalar patlar, ölürler.
Evet gerçekten de iki tutkusu vardı hayatta, aynı zamanda belli başlı iki hastalığıydı bunlar: müzik ve otomobil yarışı. Hayatının ilk yarısında otomobil yarışı onun için her şey demekti, ikinci yarısında ise müzik.
Sayfa 44 - metis, çev:Fatih ÖzgüvenKitabı okudu
''...ödül törenlerinin alçaltıcılığına katlandım.Kırkıma kadar.O belediye saraylarında, tören salonlarına üzerime işettim, çünkü bir ödül töreni, insanın üzerine işenmesinden başka şey değildir.Ödül törenlerini daima akla gelebilecek en büyük alçalma olarak algıladım, yücelme olarak değil.Çünkü ödül insana daima bu alandaki en yetersiz kişiler tarafından verilir, insanın üzerine işemek isteyen ve verdikleri ödülü kabul ettiniz mi de bol bol işeyenler tarafından.Üzerinize işemekte de kesinlikle haklıdır, çünkü onların verdiği ödülü alacak kadar adileşmiş, alçalmışsınızdır.''
Sayfa 69 - Metis
Reklam
589 öğeden 441 ile 450 arasındakiler gösteriliyor.